Fairouz sings in the Western Assyrian dialect as well as Lebanese Arabic dialect.
Fairouz's
father was Assyrian who fled to Lebanon because of the threat of death
due to the Assyrian Genocide committed by the Ottoman Empire 1914-1918.
Mother, mother Wives, little wives Love me too If you are going to the green garden Take me too If you will gather flours Gather for me too If you will do wreaths do it for me too If you will go to the river Danube Take me too If you will put the wreaths on the water, put them for me too Your wreaths were taken by the wind Mine has drowned Your friend came from war Mine didn't He doesn't come, the letter is not written He forget me
Bob Dylan & The Band "Forever Young" - A Tribute To Bob Dylan
Merve Erol, Bob Dylan'ın İstanbul'da 'binlerce konserlik tecrübe'yle ikinci kez verdiği konserini Agos için yazdı.
22 Haziran 2014 Pazar 00:51
MERVE EROL
Bob Dylan’ın ilk İstanbul konseri efsane statüsüne çoktan yerleşti.
1989 itibariyle hâlâ çoraklığını koruyan canlı müzik âleminde (Miles
Davis’le beraber) İstanbul Caz Festivali’ne tanrılar katından inmiş
gibilerdi. 20. yüzyılın, modern dünya tarihinin en müstesna iki
şahsiyeti için çoktan geçerli bu benzetme.
Meğer o konser 'Never Ending Tour’un ilk etaplarından biriymiş. Kim
derdi ki Dylan’ı bir değil, iki defa daha izleyeceğiz İstanbul’da? Ama 7
Haziran 1988’de başladığı bu turne kapsamında Amerika’da uğramadığı köy
dahi kalmayan, üstelik stüdyo çalışmalarını da gram akasatmayan Dylan
daha dün (20 Haziran) yeniden düşüverdi şehre işte.
Konser hakkında yazılan bir sürü tanıtım metninden biri “60’larda
ünlüymüş” gibisinden laflarla başlayıp “deneyin” diye bitiyordu. Yahu
daha neyi deniyorsun? Bob Dylan sadık ve meselelere ayık
dinleyicilerinin yanında, milenyum şuursuzlarıyla da muhatap olmak
zorunda artık. Allahtan, aynı ilk ve ikinci konserdeki gibi, seyirciyle
yüz göz olmama ilkesine hâlâ sıkı sıkıya bağlı da, hiç anlam
veremeyeceği bir sabun köpüğü “entertainment” ortamında eğreti durmayı
becerebiliyor hâlâ.
Elli yılı aşkın fiilî müzik hayatında çok çeşitli dönemleri var
Dylan’ın. Guthrie / Seeger eksenindeki folk hattı, elektrikli devrimci
dönem, Nashville country’leri, blues, pûr rock, Hıristiyan gospelleri,
ama her zaman en hasından şarkı erbaplığı... 1997’nin “Time Out Of
Mind”ı, loş, tok, dolgun yapısıyla hayatının ikinci baharının
başyapıtını müjdeliyordu. Ama orada kalmadı, kendine nefis bir
rockabilly orkestrası kurdu, “Love and Theft”, “Modern Times”, “Together
Through Life”, en nihayet iki sene önceki “Tempest” albümleriyle
kendine yükte hafif, Amerikan şarkı tarihi itibariyle pahada ağır bir
yön çizdi. Bir yandan da radyo programları yapmaya başladı ki, tarihin
çöplüğünden çekip çıkardığı yerel ve dönemsel müzisyenler eliyle resmen
kütüphaneciliğe soyundu. Resim ve heykel sergileri, sanatçılık
madalyonunun öbür yüzü.
“Modern Zamanlar”dan anladığımız, şapkasıyla ve ince bıyığıyla
hatırlattığı bir Charlie Chaplin duruşu. Dylan’da komediden değil,
ironiden söz edilebilir belki, ama çağa kapsayıcı, eleştirel ve popüler
bir bakışın mihenk taşını başkalarıyla beraber en çok Chaplin’de gördüğü
düşünülebilir. ‘80’leri ve ‘90’ları belirsizce geçiştirmiş Dylan
yapıtının son demde vardığı bu yüksek pop terkibine bu zaviyeden bakmak
yerinde olur.
Dylan konseriyle beraber 'Black Box' denen, Şahenk’in yeme-içme-eğlence
kompleksinin yeni ürünü gösteri alanını da tecrübe ettik. Akustiği iyi
olmakla beraber, Ayazağa plazalarının arasına konuşlanmış, AVM kılıklı
bir yer. İşte Dylan konserine bu mekânda yeni döneminin startını veren
şarkıyla, “Things Have Changed”le başladı. Kendini Chaplin’e selâmla
yerleştirdiği modern dönem (ve bilinç) havzasından değişen yeni dünyanın
insanlarına genellikle son albümlerinden işlerini bu sahneden söyledi.
“She Belongs To Me”den “Tangled Up In Blue”ya, bu yeni havalara uyum
sağlayabilecek eski şarkılarını ustalıkla yerleştirdi. Bis kısmında
“Blowin’ In The Wind”i bile bu ahenge uyumlu hale getirerek adeta
yeniden bestelediğini gördük. Üstelik, artık kapı gıcırtısını aşıp
iyiden iyiye perişan olan, ama yine kendi sözünü ve hikmetini en iyi
taşıyan sesine uydurabildi şarkılarının bu yeni versiyonlarını.
Aslen Kağızmanlı Bob Dylan, içinden bin tane benzersiz şarkı çıkan bir
nar meyvesi olarak, İstanbul’dan böylece geçip gitti yeniden. Altı meşin
pantolon, üstü kumarbaz ceketi, bir de gümüş kemeri vardı hakikaten.
Eline gitar almadı, piyanodan mızıkaya geçişler yaptı, hiç bitmeyen
turnesinin yeni ayaklarına doğru yola koyuldu. Binlerce konserlik
tecrübeyle, artık zamanlar değişse de, yakın tarihimize attığı kallavi
çentiğin öyle kolay doldurulamayacağını biliyor olmalı.
BOB DYLAN TOUR DATES August 13-14 - Riverside Theatre, PCEC, Perth (All Ages) ticketek.com.au, 132 849
August 18-20 - Palais Theatre, Melbourne (All Ages) ticketmaster.com.au, 136100
August 25 - Brisbane Convention & Exhibition Centre (All Ages) ticketek.com.au, 132 849 August 29 - Royal Theatre, Canberra (All Ages) ticketek.com.au, 132 849 August 31 - Entertainment Centre, Adelaide (All Ages) ticketek.com.au, 132 849
September 3-5 - State Theatre, Sydney (All Ages) ticketmaster.com.au, 136100
September 7 - Sydney Opera House (All Ages) sydneyoperahouse.com, (02) 9250 7777
Zehra Bilir (d. 26 Mart1913, Arapgir, Malatya - ö. 28 Haziran2007, İstanbul), "Türkü Ana" lakabıyla anılır gerçek adı: Eliz Surhantakyan.[1] Halk Türküleri ses sanatçısı. 1943'te radyo aracılığıyla sesini duyurmuştur. 1944'te halk türkülerini sahne üzerinde ilk kez okuyan türkücüdür. 1930'larda Darülbedayi'de balerin olarak çalışan Zehra Bilir, fark edilen müzik yeteneğini yönlendirmek amacıyla besteci ve kanun sanatçısı Artaki (Terziyan) Candan (1885-1948)'dan ve Hüseyin Sadeddin Arel (1880 - 1955)'den dersler aldı. Sanatçı; sahneye şalvar, çarık gibi giysilerle çıkması ve özellikle
elindeki mendili sallamasıyla ve türküleri yörelerine ait otantik
özellikleriyle okumasıyla büyük ilgi toplamıştır. Birçok türkü derlemesi
de yaparak Türk halk kültürüne büyük katkıda bulunan Zehra Bilir, 1952
senesinde, ardında pek çok plak bırakarak müzik hayatından çekilmiştir.
Zehra Bilir, 28 Haziran 2007’de yaşadığı huzurevinde 94 yaşında yaşında
vefat etti. 4 Temmuz 2007’de Zincirlikuyu Camii’nde öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Astor Pantaleón Piazzolla, Arjantinli bandoneoncu, Tango Nuevo'nun
kurucusu. 11 Mart 1921'de Buenos Aires'e 400 km uzaklıkta Atlantik
sahilinde bir sayfiye yeri olan Mar del Plata'da doğdu, 4 Temmuz 1992'de
Buenos Aires'te öldü.
İki yaşındayken ailesi New York'a yerleşti, 1937'ye kadar ABD'de yaşadı.
Annesi terzi, babası berberdi. Mahalle arkadaşı Rocky Marciano daha
sonra dünya ağır sıklet boks şampiyonu olacak, bir grup arkadaşı
Kaliforniya'da Alcadraz'da, bir kısmı New York'ta Sing-Sing'de oturmak
zorunda (!) kalacaktı. Ama o kendini müziğiyle kurtardı. 10 yaşındayken
tango orkestralarının önemli çalgısı bandoneonu ustaca çalışıyla ün
kazandı, 1934'te tango şarkıcılarının kralı sayılan Carlos Gardel ile
çalmaya başladı. Piazzolla bestelediği oda müzikleri, senfoniler, bale
müzikleri ve tangolarında kendine özgü stiline her zaman sadık kaldı.
1954'te eğitim için bursla Paris'e gitti, ünlü Fransız eğitmen Nadia
Boulanger'den ders aldı ve Gerry Mulligan ile de orada tanıştı. Bir yıl
sonra Arjantin'e döndü, tangoyu monotonluktan kurtarmak için bir sekizli
kurdu ve kendi tango stilini kabul ettirmeyi başardı. O günlerin en
ünlü iki tango topluluğu için 200'den fazla parça düzenledi ve Buenos
Aires Üniversitesi'nde konser veren ilk tango müzisyeni oldu. Kısa zaman
sonra tiyatro toplulukları, film ve plak şirketlerinden beste
siparişleri almaya başladı. Paris Opera Orkestrası Yaylı Çalgılar
Topluluğu ve La Scala Opera Orkestrası müzisyenleriyle konserler verdi,
100'den fazla kayıt yaptı. Dünyanın en ünlü senfoni orkestraları onun
bandoneon konçertolarını yorumladı.
Jimmy Scott enjoyed a late career renaissance after the 1990s
Jimmy Scott, the US jazz
singer whose high and haunting voice earned him many high-profile fans
and a Grammy nomination, has died at the age of 88.
Scott had the rare genetic condition Kallmann's Syndrome, which meant he never reached puberty and his voice did not deepen. Madonna once described him as "the only singer who makes me cry". He also recorded with Lou Reed and appeared on the soundtrack to 1990s TV drama Twin Peaks. Speaking of his voice, which was often mistaken for a
woman's, he said: "I learned that it was a gift that I was able to sing
this way. "Many times, I'd think, I'd love to try this in a lower register... but then after a while you think, sing with what you got." 'Masterpiece'Scott began his recording career in the 1950s. By 1962, he had
been signed by Ray Charles, who also produced his album Falling in Love
Is Wonderful. Scott regarded the album as his "masterpiece" - but it was
withdrawn from sale after a matter of weeks because of a legal wrangle
with his former record label, and Scott withdrew from the music
industry. He then took jobs including as a shipping clerk, waiter and a
ward captain for the Democratic Party before a late musical renaissance
in the early 1990s. All the Way, which was released in 1992, was nominated for a Grammy Award for best jazz vocal performance. Scott's career blossomed late in life as he continued to record and tour.
Hariçten Gazelciler’in vokalisti hayatını kaybetti
12 Haziran 2014
Hariçten
Gazelciler grubunun vokalisti ve çağlama isimli enstrümanın mucidi Ömür
Kılıçaslan, sabaha karşı evinin balkonundan düşerek hayatını kaybetti. 2001
yılında İzmit’te kurulan Hariçten Gazelciler adlı alternatif müzik
grubunun solisti, İstanbul müzik piyasasının tanınan isimlerinden Ömür
Kılıçaslan’ın vefat haberi, grubun sosyal medya hesaplarından duyuruldu. Mucidi
olduğu çağlama isimli enstrumanıyla adını müzik tarihinin sayfalarına
altın harflerle yazdıran Kılıçaslan, 1998 yılında Rock müzik grubu
Çamur’un bas gitaristliğini üstlenmişti. Kılıçaslan’ın cenazesi bugün ikindi namazına müteakiben Sarıyer Eski Bahçeköy Mezarlığı’na (Orman Fakültesi yanı) defnedilecek…
Sema Moritz, 14 Ağustos 1956 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi Üniversiteyi
bitirdikten sonra 1981 yılında Berlin'e gitti 1981'de işçi kadınlardan
oluşan bir koro kurdu ve yönetti, "yabanel" grubunu kurdu, Avrupa'da bu
grubuyla birçok uluslararası festivallere katıldı 1984 yılından
başlayarak Tahsin İncirci'nin bestelerini ve aynı zamanda şefliğini
yaptığı Berlin Kreuzberg Dostlar Korosu'nda solist olarak Nazım Hikmet
şarkılarını söyledi, 1987 yılında kendi grubu Sema & Taksim'i
kurarak geleneksel Türk müziğini kendi yorumu „jazz a la turca" olarak
seslendirdi, konserlerinde ve albümlerinde Nazım Hikmet bestelerine yer
verdi Giora Feidmann ile ortak çalışmalarla Yiddisch Liedler söyledi,
Tunçel Kurtiz'le Nazım Hikmet'in „Şeyh Bedreddin Destanı"nı seslendirdi,
ve yurt içinde ve yurt dışında birçok şehirde turneler yaptı.SEMA
İstanbul - Berlin arasında yaşayan bir sanatçı. Yunus Emre' den Nazım
Hikmet' e, Bertolt Brecht' ten "Anneler & Ninniler' e kadar uzanan
projeleri var. 1895 - 1940 arası İstanbul' da sahne almış kadın
şarkıcıların söylediği tangolar, fokstrotlar, valsler, operetler
yoğunlaştığı dallardan biri. Ve dünyaya "Efsane Hanımlar"ı tanıtmak gibi bir misyonu var artık... Sema dünyada "oktavlar arasında dolaşan "taş plak sesli kadın" olarak yerini çoktan aldı.
Özgün repertuarlarıyla dikkat çeken, Türk kültürünün hazine değeri
taşıyan müzik mirasını klasik batı müziği enstrümanlarıyla harmanlayan
Allegra Ensemble müzik topluluğu 'Anlatacaklarım Var' programında Oylum
Talu'nun konuğu oldu.
Bu yürek Seni seveceğini biliyordu herhalde Bu kafa seni kuracağını seziyordu hanidir Bire bin veren buğday Elmadaki mayhoşluk Hukuki beşer Çınçınlı hamam Çizmeli kedi Sanki elleriyle koymuşlar gibi İkimizden bir işmar. Seni sevmemiş olsam , sözlerim yarı yarıya Gözlerim yarım Ellerim çolak Hüseyin eli Seni sevmesem , nefes almayı beceremem ki Bugün günlerden ne ? Cumartesi Seni sevdiğim için Cumartesi elbet Seni sevdiğim için bak temmuz ayındayız Ayşe onbaşı , Pir Sultan Abdal , büsbütün sevdalıyım sana Bu gemiler nereye gidiyor seni sevdiğim için Seni sevdiğimden suyun akası geliyor Bacaların tütesi Nurhayatın halleri , seni sevdiğim için güzel İbrahimin dilleri İnsan seni sevince tutsaklığa kızar tabi Savaşın adı geçse cinifrit olur Ereğlinin kömürünü düşünür , ne kömür o be Ramanı düşünür , Çukurovayı düşünür Seni sevdiği için , Haliçte bir uğultu Marmarada bir deniz Isparta bahçesinde güller Seni sevdiği için goncalanıyor Seni sevdiğim için kilim dokuyorlar Avşarda Yarın sabahlar seni sevdiğim için icat edildi Penisilin , halk şiiri , canlı sinema Mapushaneler , yedi düvel , harbi İspanyol nezlesi Sultan Hamid , Don Civanni Ne bilsinler seni sevdiğimi Başaklamayan yulafa söylemeli Cılk yumurtaya, paslı demire Kulağını bükmeli kurtlu kirazın Hoşnut değillerse bu gidişattan Akıl etsinler seni sevdiğimi , Yeşille turuncunun kafa barıştırması bu sevdadan ötürü Tepemizdeki o göçmez tavan, Sulardaki yakamoz , ortancadaki pembe Ben seni sevdim diye Bingöl vilayetinde kamyondan inince Tığ gibi bir delikanlıya soruyorum Siz nerenin bulutlarısınız böyle ? Biz sizin sevdanızın bulutlarıyız! Bir yıldızlı akşamı varsa Ankaranın 1953 kışları içinde Karnı tok , sırtı pekse hısım akrabanın Konu-komşu dirlik düzenlik içindeyse Birbirimizi daha çok sevelim diye İnsan seni sevince iş-güç sahibi oluyor Şair oluyor mesela Meyhaneden cayıyor bir akşamüzeri Caysın be güzel! Caysın be iyi! Tütünü bırakıyor , tütün neyime zarar Keseme zarar , ciğerime zara , sevdama zarar Seni sevince adamın pabuçları eskimiyor Beti-benzi yeni çarktan çıkmış gibi Seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen Saçları zencefilli Erkencecik evine dönmek istiyor canı Hep seni düşün Hep seni yaşat Hep seni yıka Seni doyur üç öğün Seni bir kanım uyut , sonra uyandır Lokman hekim , seni sev diyor bana! Seni sevmeseydim , ilkbaharı kodunsa bul gayrı İstanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde Umut diye bir şey yoktu ki seni sevmeseydim Hak , hukuk , bereket diye Eşitlik , kardeşlik , hürriyet diye Yüreğime sağlık ne iyi ettim..! -Metin Eloğlu-