Thursday, July 25, 2013

Ben Shahn - Musicians

Ben Shahn was a Lithuanian-born photographer who worked for the Farm Security Administration. He had a strong social conscience and attempted to show, through his photographs, the effects of hard times on the lives of his subjects.

But this set focuses on people playing music. I only wish I had recordings of them!

 Aunt Samantha Baumgarner, fiddler, banjoist, guitarist, North Carolina, Asheville, 1937

 Fiddlin' Bill Hensley, mountain fiddler, Asheville, North Carolina , 1937

 Jeeter Gentry, Elmer Thompson and Fiddlin' Bill Hensley, Asheville, North Carolina, 1937

 Lovengood sisters, Asheville, North Carolina, 1937

 Mrs. Mary McLean, Skyline Farms, Alabama, 1937

 Practising for the Westmoreland Fair, Pennsylvania, 1937

 Sunday at home, Penderlea Homesteads, North Carolina, 1937

Young musician at Skyline Farms, Alabama, 1937

Friday, July 19, 2013

Pearl Jam - Black [HD]


"Black"


Hey... oooh...
Sheets of empty canvas, untouched sheets of clay
Were laid spread out before me as her body once did.
All five horizons revolved around her soul
As the earth to the sun
Now the air I tasted and breathed has taken a turn

Ooh, and all I taught her was everything
Ooh, I know she gave me all that she wore
And now my bitter hands chafe beneath the clouds
Of what was everything.
Oh, the pictures have all been washed in black, tattooed everything...

I take a walk outside
I'm surrounded by some kids at play
I can feel their laughter, so why do I sear?
Oh, and twisted thoughts that spin round my head
I'm spinning, oh, I'm spinning
How quick the sun can drop away

And now my bitter hands cradle broken glass
Of what was everything?
All the pictures have all been washed in black, tattooed everything...

All the love gone bad turned my world to black
Tattooed all I see, all that I am, all I'll be... yeah...
Uh huh... uh huh... ooh...

I know someday you'll have a beautiful life,
I know you'll be a sun in somebody else's sky, but why
Why, why can't it be, can't it be mine

Sunday, June 23, 2013

Sacco e Vanzetti


Here's To You (Ennio Morricone & Joan Baez)

Here's to you, Nicola and Bart
Rest forever here in our hearts
The last and final moment is yours
That agony is your triumph

Sacco, Nicola (1891-1927)

"If it had not been for these things I might have lived out my life talking at streetcorners to scorning men. I might have died unmarked unknown a failure. Now we are not a failure, this is our career and our triumph. Never in our full life could we hope to do such work for tolerance, for justice, for man's understanding of man as now we do by accident. Our words-our lives- our pains nothing! The taking of our lives -lives of a good shoemaker and a poopish pedler all that Last moment belongs to us. That agony is our triumph"

Viva l'anarchia!"

"Farewell, mia madre."

Bartolomeo Vanzetti (1888-1927)

"I wish to forgive some people for what they are now doing to me."

Thursday, June 20, 2013

Nesimi Çimen - Hak Benim İçin

Nesimi Çimen - Hak Benim İçin
O kadar kara leke var ki bu ülkenin tarihinde. İstiklal mahkemelerinden Dersim’e, 6-7 Eylül olaylarından Maraş’a, Madımak’tan Roboski’ye. Vatanını sevmek, bir liderin peşinde kul köle olmak, onun askeri olmak ya da biat etmek. 90 yıla kaç ölü sığdırdık, kaç bin ton gözyaşı, kaç feryat ! Hesaplanır mı? Sahi neden öldü bunca insan? (ALINTI)

Friday, June 14, 2013

Taksim Piano Man Playing "Imagine" at 8am


Chapulation Song- We'll be Watching You / Seni İzliyor Olacağız by Çağlayan Yıldız

27.05.2013'de İstanbul Taksim Gezi Parkı'nda başlayan direnişe müzikal kara-mizahi bir yaklaşım. Tüm şarkıcı arkadaşlarımdan özür dilerim :)
A black-humoured musical approach to the resistance that started in İstanbul Taksim Gezi Park on 27.05.2013. I apologize all my singer friends :)
www.caglayanyildiz.com

Wednesday, June 12, 2013

Nazan Öncel'den Gezi'ye şarkılı destek

Nazan Öncel Taksim Gezi Parkı’na destek verdi. İşte “Çapulcu Orkestrası”yla çektikleri “Güya” klibi. 12 Haziran 2013

Friday, June 7, 2013

Kardeş Türküler'den 'tencere tava havası'

Gezi Parkı eylemlerine Başbakan Erdoğan’ın “Tencere tava, hep aynı hava” demesi üzerine Kardeş Türküler, “Tencere tava havası” adlı bir şarkı yaptı.

Tuesday, June 4, 2013

Şarkılarıyla şifa veren kadınlar


Evet, birileri var. İlkay Akkaya var, Şebnem Ferah var. Yeni albümleri 'Umut' ve 'Od' var. Bizi un ufak etmeye niyetlenmişler boşuna hevesleniyor

Şarkılarıyla şifa veren kadınlar
Haber: NAİM DİLMENER 
Bazı şarkıcılar, müzisyenler böyledir; yalnızca şarkı söylemiş, çalmış olmazlar. Çalıp söyledikleri tam da aradığınızı, eksikliğini hissettiklerinizi tutuşturur elinize. Anında sarılırsınız gökte ararken önünüzde bulduğunuza. Kararan dünya aydınlanmasa bile bunun olabileceğini hissedersiniz. Sonra da bu bir histen fazlası olur, toparlanır ve kalkarsınız; dudaklarınızda (mırıl mırıl ya da marş marş) bu şarkılar ve daha düne kadar yataktan çıkamayan siz, dünyaları devirebileceğinize hükmedersiniz.
Bunu yapabilenlerin sayısı da fazla değil elbette. Bir mucizedir aslında yaptıkları ve her önüne gelenin mucize yapabilir olması zaten hiçbirimizin umduğu ya da beklediği bir şey değil.
Selda Bağcan, Umay Umay, Nazan Öncel ve Sezen Aksu böyledir tabii. Yeni albümleri henüz yayınlanmış İlkay Akkaya ve Şebnem Ferah da. Bazen birkaç şarkılarıyla iyileştirirler sizi, bazen de tek bir dizeleriyle. Öyle kimselerin söyleyemeyeceği, yazamayacağı dizeler de değildir aslında ama ne tuhaf, o dizeler, ancak onların ağzından/kaleminden çıkmışlarsa anlam kazanıyor, inandırıcı oluyorlar. Başkalarında gülüp geçebileceğimiz bazı sözcük ya da imgeler bile, saydığımız bu isimlerin elinde hayat kurtaran cümlelere dönüşüyorlar.

Bu sessizlik öldürür
Son albümü ‘Gelmedin Diye’den beri gözümüz yollardaydı. İlkay Akkaya (belki piyasanın şartları gereği, belki hem bu hem de ülkenin boğuştuğu şartlar gereği) hiç alışık olmadığımız kadar uzun bir ara vermişti şarkılarına. Hiç şüphesiz sahnelerdeydi, yüz binlerin altına düşmeyen kalabalıklara şarkılarını söylüyordu ama yeni şarkısı yoktu. Arada bir dijital şarkı yayınlamadı değil ama hiçbirimizi kesmedi bu kadarı. Biz kollarına sığınmak ve kana kana duymak isterdik onu.
Yeni albüm ‘Umut’, işte tam da böyle bir albüm. O kendine has samimiyetiyle, o başından beri vurgunu olduğumuz saf inancıyla, mimselerden duyamayacağımız (ya da duysak bile inanmayacağımız ve altında bir şeyler arayacağımız) şeyleri söylüyor.
Şu dünyada çok ama çok az zaman geçirmelerine izin verilen Ceylan Önkol (Ceylan) ve Uludere ’deki kardeşlerimiz (Bu Sessizlik Öldürür) ile bu dünyaya katacağı çok şey varken canına kıyılmış Hrant Dink (Ahparig) için söylenmiş şarkılar, yakılmış ağıtlar, ‘Umut’un en dikkat çekici yanları. Uludere için söylenmiş şarkıya dengbej Gazin’in dahil edilmesi çığlığı keskinleştirmekle kalmamış, en taş kalplimizi bile ele geçirilebilir bir hale getirmiş. Albümün sonuna yerleştirilmiş Gazin’in ‘Kula Roboski’si hele hele; karşısında dayanabilenin kalbini tanımlamak için taş, kaya, demir gibi sözcüklere yolumuzu düşürmemiz gerek.

Sen hiç korkma
Şebnem Ferah da İlkay Akkaya gibi yaptı ve ‘Can Kırıkları’ndan sonra uzun bir ara verdi. Muhtemelen onda da aynı şey oldu. Kollarını bize uzatmadan önce, hepimizi önüne katıp sürüklemekte olan seli ve kasırgayı anlamlandırmaya, depremi tahlile çalıştı.
Müzik dünyamızın gelmiş geçmiş en büyük (hatta en üstün) müzisyenlerinden Tarkan Gözübüyük ile (ki bu müzisyenimizin daha önce -Şebnem Ferah, Mor Ve Ötesi ve Kül ile- yaptıkları da emsalsizdir) ile yapılan ‘Od’, Ferah’ın verdiği uzun araya değdiğini gösteriyor. Sözün bitebildiği ya da bitmese bile birbirine benzemeye hatta tekrar etmeye başladığı noktada susmak, yapılabileceklerin en iyisidir. Ama bunu yapabilmek dahi sıradan insanların harcı değildir. Ancak Ferah ve benzeri isimler kendi elleriyle, bir kamera, ışık, ekran çöplüğüne dönüşmüş bu piyasadan çekilebilir ya da uzak durabilirdi. Ama durmuş ve yine birbirinden güzel şarkıları biriktirmiş. Gözübüyük’ün bir önceki albümde kurduğu mükemmel sound, yine yerli yerinde. Ama aynen bir tekrar değil yenilenerek, eklenerek, çıkarılarak daha mütekamil bir hale getirilmiş.
“Bazen bir küçük prens, bazen bir kibritçi kız; bir an bin yıl, bir söz bin ah, aklım seyyah, rengim siyah oldu” gibi popüler müziğimizin de, rock dünyamızın da pek alışık olmadığı kadar ince ve yan ya da alt anlamlı dizeleri de ihtiva eden ‘Kalbim Mezar’ ile açılan albüm, hemen ikinci şarkısı (‘Birileri Var’) ile tepe noktasına ulaşıyor: “Sen Hiç Korkma, hiç utanma, neysen öyle ol; sen vazgeçme, sinme küsme, böyle masum kal; birileri var.” Albümün sonrası, kalanı da öyle. Ferah her zamanki gibi (her birimizinkini ayrı ayrı olmak üzere) içimizi okumuş ve nakletmiş.
Evet, birileri var. İlkay Akkaya var, Şebnem Ferah var. Bizi un ufak etmeye niyetlenmişler boşuna umutlanıyor.
İlkay Akkaya/ Umut/ Ütopya
Şebnem Ferah/ Od/ Pasaj

Monday, June 3, 2013

Duman Eyvallah Direnişin Marşı Gezi Park

Video: Biberine, gazına karşı Duman’dan Gezi Parkı marşı

Gezi Parkı eylemleri sürerken Duman yeni şarkısı “Eyvallah-Dayan Gezi Parkı”nı internet üzerinden yayınladı. Şarkı bir anda Gezi Parkı’nın marşı haline geldi. 

Monday, May 27, 2013

AYŞE ŞAN,HESRETA DİLE MİN.



 Eyşê Xan (Ayşe Şan)
‘’Hesreta Dile Min..’’

Bir insan için her zaman "çok ağır" gelecek olan hikâyesi daha çocuk yaşında başlamıştı... Eyşana Kurd, Eyşê Xan, Eyşana Eli olarak ta tanınan, Qederê ve Dayikê gibi unutulmaz şarkılara da imza atan Ayşe Şan'ın hayatı, 1938 yılında Diyarbakır'da başladı. Babası da denjbêjdi ve küçük yaşta müzikle tanıştı.
Eyşê Xan 1938'de Diyarbakır'da doğdu.
18 Aralık 1996'da İzmir'de hayata gözlerini yumdu.

Yanık, kor gibi, kızıl kadife gibi bir sesi vardı. Bütün Kürdistan onun sesini duymak için elinden geleni yapardı, ama kimse bilmezdi yine de Eyşê'nin nasıl çileli bir hayat yaşadığı...

Oysa onun bütün yaşamı sürgünde geçmişti.
Diyarbakır'dan Antep'e, oradan İstanbul'a, Almanya'ya, Bağdat'a, Hewler'e ve en sonunda yaşamını sonlandıracağı İzmir'e...
Bir çile abidesi yaşamı vardı Eyşê Xan'ın.
Ölümünden sonra da üzerindeki baskı ve şiddet sona ermedi.
1996 yılında yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle İzmir'de yaşamını kaybeden Eyşê Xan'ın son isteği olan Diyarbakır'a gömülme vasiyeti de yerine getirilemedi henüz.

Baba evinde kurulan Dengbêj divanlarıyla yaşama gözlerini açan Eyşê, sanat hayatına mevlitlerle, yani dini şarkılar söyleyerek başlar.
Dokuz yaşında babasını yitiren Eyşê Xan, çevresinin, kadınların şarkı söylemesine şiddetle karşı çıkması ve maruz kaldığı feodal baskılar nedeniyle genç yaşta Diyarbakır'dan ayrılarak Antep'in yolunu tutar.
Antep'te sanat yaşamına ilk ciddî adımı atan Ayşe Şan, Kürtçenin yasak olması nedeniyle radyoda Türkçe şarkılar söylemeye başlar.
İki yıl boyunca bunu sürdüren Şan, 1963 yılında sanatın merkezi olarak gördüğü İstanbul'un yolunu tutar.

İstanbul'da Kürtçe ve Türkçe konserler verir.
İlk ünlenen şarkısı 'Ez Xezalım' adlı parçadır.
Kısa süre sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onun tüm Kürdistan'da tanınmasına yol açacaktır.
Ancak Ayşe Şan'ın tanınması, onun üzerindeki baskıları azaltmaz, bilakis artırır.
Kürtlere ve Kürtçe diline yönelik tehditlerin en şiddetli dönemi olan bu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Şan, Türkiye'yi terk ederek Almanya ya gider.
Sürgünde sanatını sürdürmeye çalışan kadın sanatçı, burada 18 aylık kızı Şahnaz'ı yitirince direndiği baskılara bir de duygu dünyasındaki büyük yıkım eklenir.
Eyşê Xan'ın dillere destan "Qederê" adlı parçası bu yıllarda yazılır ve söylenir.
( Eyşe Şan - Qedere http://www.youtube.com/watch?v=L-mriDflF_M )

Eyşê, Almanya'da geçirdiği bu dönemin ardından yeniden İstanbul'a döner.
Başlangıçta iyi bir evlilik yapacak ve üç çocuk doğuracaktır ama İstanbul'daki yaşamı da hiç iyi gitmeyecektir. Üç çocuk sahibi olan Eyşê Xan bu kez, Kürtçe söylediği şarkılar nedeniyle devletin baskı ve tehditleri ile karşılaşır. Bu sırada çocuklarının da kendisini yalnız bırakması üzerine 1979 yılında Bağdat'ın yolunu tutar.


Eyşê Xan, kardeş ve akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden o çok sevdiği Diyarbakır'a hiç gidemez. Çünkü yakınlarına göre bir kadının, erkeklerin bulunduğu bir ortamda şarkı söylemesi büyük bir suçtur. Fakat bir tek anası sahip çıkar Eyşê’ye, ancak bu özverili cesur ananın desteği de barış için yeterli olmaz. Kaldı ki ölümünden önce son kez kızını görmek isteyen annesine akrabaları izin vermeyecektir.
Öfke bununla da bitmez ve bu feodal zihniyet, Eyşê Xan 'a, annesinin mezarını ziyaret etmesi için bile izin vermez. Bu olay Eyşê Xan 'ın hayatında büyük bir yara açar. O, bu acısını, Kürd’lerin ve tüm Anadolu’nun belleğinde, müzik duygusunda derin izler bırakan 'Dayikê' şarkısıyla dillendirir.

DAYİKÊ İLE ANALARIN ÇIĞLIĞINA DÖNÜŞTÜ…

Eyşê Xan 'Dayike' ile tüm annelerin yüreğinin sesi olmuştur.
Kendi yaşamında tanık olduğu Kürtlerin acı ve baskı dolu yaşamını şarkılarında dilendiren Eyşê Xan, yine de bütün acılarını vâkur bir şekilde karşılayacak ve şunları söyleyecektir:
"Ezilmişlik, kendisiyle beraber büyük acı ve keder yaratır. Eğer bizim de özgür bir ülkemiz olsaydı, halkımız da kendi değerlerinin kıymetini bilirdi. Biz halkımız ve ülkemizin ezilmişliğine feda olacağız..."
Eyşê Xan 'ın acı ve keder dolu yaşamı yakalandığı amansız kanser hastalığı nedeniyle 18 Aralık 1996 tarihinde İzmir'de son bulur.
Doğduğu yer olan Diyarbakır'da gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen, bu isteği yerine getirilmez.