Tuesday, December 25, 2012

Egemen ÜÇÜNCÜ - SÜRGÜN BAŞLAR



Sürgün Başlar

Biliyorsun kaçar/kanar için bir gün
Sürgün başlar
Yanıyorsun aşk gibi için için
Yangın başlar

Ama sormadan gitme sorular dolu
Sen dönmeden de döner samanyolu

Sessizce akar zaman
Yalnızlık gövden olur
Durmadan yoklar seni
Her soluğun deprem olur

Nerede susar kalır insan
Nerede ölür sözleriyle
Ne vakit kanar kalbin senin
,ne vakit büyür sevgiyle
Sessizce akar zaman

Serkan Tuğ

Omar Bashir..Sorrow of a child..2010 nov 30 live Concert in Budapest.. The


Thursday, December 13, 2012

Ebas Kemendî - "Her Baykî Meyo"


Diva Della Casa, hayatını kaybetti

Dünyanın en iyi sopranolarından biri kabul edilen Lisa Della Casa, 93 yaşında hayata veda etti.

Cenevre- Dünyanın en iyi sopranolarından biri kabul edilen Lisa Della Casa'nın 400'den fazla gösteri sergilediği Viyana Devlet Operası, ünlü sopranonun İsviçre'nin kuzeyindeki Muensterlingen kentinde öldüğünü açıkladı.
1919 yılında İsviçre'nin başkenti Bern yakınlarındaki Burgdorf'ta dünyaya gelen Della Casa, 15 yaşında Zürih Konservatuvarı'nda opera eğitimine başlamıştı. İlk başrolünü 1940'ta Puccuni'nin Madama Butterfly'ında oynayan Della Casa, 1949'da Viyana Devlet Operası'na katılmıştı. Della Casa, kuşağının en önemli sopranolarından biri olarak dünya çapında ün kazanmıştı.

Thursday, November 29, 2012

'Endüstriyel tekinsizlik benim müziğim'

Hayko Cepkin'in yeni albümünün ismi 'Aşkın Izdırabını...' Yine trafiği yoğun, metaforu bol bir albümle karşımızda. Cepkin'e göre albümün hissiyatı erotik hatta çok seksi.

Cumhuriyet Pazar- Hayko Cepkin, klavye krallığından mikrofona geçip sahneye çıkmaya karar verdiğinde ilk “Sakin Olmam Lazım” albümünü yayımlamıştı. Ağır ağır ama emin adımlarla yükseldi. Sonra da “şiddet içerikli hafif Batı müziği” dediği “Tanışma Bitti” ve ardından da ölüm temalı “Sandık” geldi. Şimdi ise yine sert bir virajı döndüğü albümü “Aşkın Izdırabını...” raflarda.

- Biraz zamanda geriye gidelim. Klavyeden mikrofona ve sahneye geçişinin kırılma noktalarıyla başlayalım.

- Türkiye’de klavye kültürü yokken tam 12 yıl bu işi yapmıştım. Sonra aranjör ve düzenleyici yeteneğim keşfedildi. Henüz 22 yaşımda Müslüm Gürses ve Murathan Mungan’ın albümleri emanet ediliyordu bana. Müziğe dersen ona da babamın aldığı “Casio CT-647” ile başlamıştım. Dediğim gibi, o zamanlarda klavye altyapısı yok denecek kadar azdı. “Synt” klavyeler kullanılmıyordu. Ben de bu klavyelerden temin etmeye, üstüne kendi düzenlemelerimi yapmaya başladım. Artık klavyeyi bir gitar gibi müziğe dahil edebiliyordum. Bir dönem sonra da piştiğimi düşündüm. İlk sahneye çıktığımda ismimi kullanmıyordum bile! Tuhaf tuhaf işler yapıyordum. Sonra Hakan Kurşun’la yaptığım 10 dakikalık toplantı bana şimdinin kapılarını açtı.

- Yeni albüm “Aşkın Izdırabını” dinlemeden anlatmak zor. Sınırlarda vokaller, bol metaforlu anlatımlar ve karanlık melodiler. Derdin neydi?

- Karanlık, aydınlıktır benim için ve ben neyi dinlemeyi seviyorsam onu yapıyorum her zaman. Müziklerimde de trafiği belli olmayan, girişi çıkışı karışık armoniler beni tatmin ediyor. Zaten kaosu, çarpışmayı ve kutuplarda olmayı seviyorum. Endüstriyel tekinsizlik benim müziğim. Zaten ben hep albümlerimin ruh halini taşıyorum. Mesela “Sandık”ta ruh halim dipteydi, albümün ölüm teması üstüme sinmişti. “Aşkın Izdrabını” ise kinaye dolu bir hiciv albümü. Erotik, hatta çok seksi. Metaforları akıl karıştıran cinsten. İşin özü majör bir albüm değil, karanlık ama anlatımı pis pis sırıtıyor. Zaten büyük oranda aşk şarkıları ile alay ediyorum.

- Şarkıların isimlerinden bazıları şöyle; “Paranoya”, “Geç Kaldım”, “Platonik”, “Kabulleniş”, “İçgüdü”, “Tek Gecelik”, “Tükenmiş”, “Takıntı”, “Kıskançlık” ve “Boynuz”. Aşkın hallerini farklı bir şekilde mi anlatmayı denedin?

- Bunların hepsi hastalık isimleri! Aslında aşk bir hastalık, bunlar da evreleri belki. Bulaşması, nekahat dönemi, büyümesi, yayılması, zehirlemesi... Albümü yaparken, şarkı sözlerini yazdıktan sonra psikiyatristlere danıştım doğru tanımlamalar yapmış mıyım diye. İyi dönüşler aldım.

- Albüm kapağında kendini boğuyorsun ve dilin dışarıda...

- Yasal bir intihar bu. Bir de ne çekersek dilden çekiyoruz, dil yarasından... Her kötülük önce ağızdan çıkıyor, dökülüyor dilimizden.

- “Sandık” albümünden bu yana iki buçuk yıl geçti. Bu dönemde konserler verdin, televizyon programı yaptın, her fırsatta uçağa binip parüşütle atladın. Peki, “Aşkın Izdırabını” ne ara tamamladın?

- Müzik sürekli kafamda dönüyor, sesler duyuyorum. Bir şekilde çalıyor ve söylüyorum. Onu tek bir yerde susturabiliyorum; uçaktan atladığım ve inişe geçtiğim zaman! Extreme sporlar benim için büyük bir kaçış, zaten artık lisanslı bir profesyonelim. Türk Hava Kurumu'na bağlıyım. Atlama anında ve havadayken, uçmak ve heyecanlanmak dışında hiçbir şey düşünme şansın yok. Yanında yalnızca rüzgârın uğultusu var, onun müziği de ayrı bir zevk.

- Sahneye paraşütle inmeni bekliyorum. Sanırım senin de kafanda var bu?
- Elbette, sürekli aklımda. Tabii bu yalnızca benimle ilgili bir durum değil, bir sürü izin ve kalabalık bir ekibin desteği gerekli. Nokta hedefe inebilmek zor ama ben grupta Türkiye hedef şampiyonuydum. Yani her şeyim tamam! Ben sahnede ve havada özgürüm...

- Geçen sezon “Extreme-G” ile sıra dışı spor üzerine bir televizyon programı yapıyordun. Yeni bir proje var mı?
- Program tuttu, çünkü ben sunucu değil eylemciydim. O sporları gerçekten yapıyorduk, bir ünlüyü alıp dağ tepe geziyorduk, azgın nehirle boğuşuyorduk. Onun devamını getireceğiz. Hem benim daha yapacağım tam 44 tane “saçma, tuhaf ve sıra dışı” spor var!

- Efsane Kurtalan Ekspres ile “Yeni Bir Gün”ü söyleyip, onlarla sahne aldın. Çok iyi oldu bu buluşma. Önümüzdeki günlerde bu tarz bir şey var mı?
- Kurtalan Ekspres ile çocukluğum geçti, hayalimdi onlar. Yıllarca rodiliklerini yaptım, sahnelerini taşıdım, hatta saçlarımı uzattım... Benim için anlamları büyük. Hele Ahmet Güvenç beni ne zaman arasa içim titrer heyecandan. Bence sırada Moğollar var. Cahit Abi’yle konuştum ve onlarla her şeyi yapmaya hazırım.

Sunday, November 18, 2012

SEZEN AKSU TÜKENECEĞİZ


Kelushka - Mitsoura (Monika Juhasz Miczura)


Monika Juhasz Miczura, Macar Romanların da "Mitsu" ve "Mitsou" olarak bilinen (ya da "Gypsy") şarkıcısı. O, çok beğenilen halk topluluğu "Ando Drom"un eski bir üyesi ve elektronik / dünya müzik grubu Mitsoura'nın kurucu üyesidir. Sesi çok eşsiz olarak kabul edilir. O, film müziklerine de katkıda bulunmuştur; (1997 yılında) Tony Gatlif filmi "Gadjo dilo"da seslendirdi. Ayrıca filmlerin Kísértések (2002), Swing (2002), Vengo (2000) (Oyuncu) ve Je suis Né d'une cigogne (1999).Ando Drom eski üyeleri ile birlikte topluluk kurdu. Mitsoura Mitsoura (2003) ve Dura Dura Dura (2008) adlı şimdiye kadar iki albüm çıkardı. Ayrıca, kendisi gibi diğer dünyaca ünlü grupların albümlerinde konuk sanatçı olmuştur. Fanfare Ciocarlia 's Krallar ve Kraliçeler (2007), Bratsch 's Rien Dans Les Poches (2000) ve Besh O Drom keresinde Catch 's Devil (2006), Gyi! (2005) ve Make Me olamaz! - Nekemtenemmutogatol (2003). O da ""Global Vocal Meeting"" projesinin bir üyesidir.

Saturday, November 17, 2012

Kurtalan Ekspres'ten bir kayıp daha...


Kurtalan Ekspres'ten bir kayıp daha... 

Anadolu pop müziğin öncü gruplarından Kurtalan Ekspres’in üyesi Ohannes Kemer yaşamını yitirdi. ‘Sinemamuzik.com’un haberine göre Kemer, bir süredir akciğer kanseri tanısıyla tedavi görüyordu. 1950 yılında İstanbul ’da dünyaya gelen Ohannes Kemeryan, müziğe küçük yaşta ağabeyinin hediye ettiği gitarla başlamış ve arkadaşlarıyla grup kurmuştu. Hiç gitar dersi almadan kendi kendini yetiştirirken, bağlamayı amcalarından öğrendi. 1972’de Kurtalan Ekspres’e katıldı, yaylı tambur, bağlama, gitar çalmanın yanında düzenlemelerin büyük bölümünü de üstlenerek gruba önemli katkı yaptı. Barış Manço’nun simge parçalarından ‘Acıh da Bağa Vir’, Ohannes Kemer ile Celal Güven’in ortak bestesiydi. Kerem, uzun süre İngiltere ’de yaşamıştı.

okay temiz-oriental wind-1977-dere geliyor dere


Okay Temiz & Oriental Wind - Burasi Mustur


Sunday, November 11, 2012

Requiem for Fanny (Felix Mendelssohn) COMPLETE



Jacob Ludwig Felix Mendelssohn-Bartholdy (1809 - 1847)

Bach'ı yeniden hayata döndüren kişi olarak tanınır. Gelmiş geçmiş en yetenekli bestecilerden birisi kabul edilen Mendelssohn, Mozart'ın 19. yüzyıldaki eşdeğeri olarak değerlendirilmiştir.

Aristokrat bir ailenin dört çocuğundan üçüncüsü olarak Hamburg'da doğdu. Babası Abraham Mendelssohn zengin bir bankacı, büyükbabası Moses Mendelssohn Yahudi bir din adamı ve filozoftu. Her ne kadar büyükbaba din adamı olsa ve Alman Yahudilerinin gettoların dışında saygı görmek için din değiştirip Hristiyan olmalarına karşı çıksa da Mendelssohn'un ailesi 1816'da Hamburg'dan Berlin'e taşındıkları sırada Musevilikten Protestanlığa geçmiş ve Bartholdy soyadını almıştır. Ancak Felix, bu değişime direnmiş ve Mendelssohn soyadını kullanmaya devam etmiştir. Protestanlığı kabul etmiş ancak Yahudi geçmişinden de gurur duyan birisi olması, kilise müziği alanında yaptığı çalışmalarda kendisini sıkıntılı tartışmaların içinde bulmasına yol açmıştır.

İlk piyano derslerini annesinden ve ablası Fanny'den aldı. Berlin'e taşındıktan sonra Ludwig Berger ile piyano, Carl Zelter ile teori ve kompozisyon çalıştı. Babası, çocuklarını okula göndermeyip evde kendi geliştirdiği sistemle eğitiyor ve özel dersler aldırıyordu. Bu sebeple Felix, içine kapalı ve çekingen bir kişi olarak yetişti. Bu arada Mozart ve Bach'ın eserlerini çalışmak için ablası Fanny ile beraber Paris'e bir yolculuk yaptı. Bu bestecilerden, özellikle de Bach'tan, esinlenerek besteler yaptı.

1820'de ilk eserini besteleyen Felix 12 yaşında iken Carl Zelter onu Alman şair Goethe ile tanışmak üzere Goethe'nin evine götürdü. Felix, 72 yaşındaki şairin evinde iki hafta kaldı. Goethe'nin evinde Carl Maria von Weber ile tanıştı ve ona piyano dörtlüsünü seslendirdi. Felix'in yeteneğinden çok etkilenen Goethe, kendisine o anda yazdığı bir şiiri veda armağanı olarak sundu.

Goethe'nin şiirlerinin yanı sıra Shakespeare'in eserlerinden de ilham alan Felix, aristokrat ailelerin salonlarında çalınmak üzere besteler yapmaya devam etti. Henüz 13 yaşındayken do minör Senfoni'sini yaratmıştı. 16 yaşında, türünün ilk örneklerinden birisi olan Yaylı Çalgılar için Mi diyez Majör Sekizlisini (Op. 20) besteledi. 17 yaşındayken dahi çocuk olarak ünü yayıldı ve Bir Yaz Gecesi Rüyası (Op.21) uvertürü seslendirildi. William Shakespeare'in bir komedisi için bestelenen bu eser, klasik müziğin romantik döneminin en güzel eserlerinden sayılır.

1826-1829 yılları arasında ailesinin isteği üzerine Berlin Üniversitesi'nde öğrenim gören Mendelssohn, daha sonra meslek olarak müziği seçmeye karar vermiştir. Üniversite yıllarında besteciliğinin yanı sıra iyi bir bilardo ve satranç oyuncusu, iyi bir dansçı ve binici olarak tanınıp sevilmişti.

1840 yılında Orta Avrupa'nın en tanınmış bestecisi haline gelen Mendelssohn, 1841'de Leipzig'de bir konservatuvar kurdu. Bu konservatuvar, 1846'da Avrupa'nın en üstün müzik okulu haline geldi.

1847'de ablası Fanny'nin ölüm haberi üzerine yaşama isteğini yitiren sanatçı, fa minör 6. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Fanny için Requiem'i besteledi. Aynı yıl bir beyin sarsıntısı geçirerek kısmi felç olan Mendelssohn, 4 Kasım 1847'de hayatını kaybetti ve ablası Fanny'nin yanına gömüldü.

Tuesday, October 23, 2012

MÜZİK TINLAYAN BİR FELSEFEDİR



Gerçeklerin tümünü, madde ve yaşamla ilgili çeşitli belirtilerini; neden, ilke ve amaçlar bakımlarından incelemeyi hedefleyen fikir çalışmalarına felsefe denilmektedir. Organize ettiği bilim dallarından derlediği veri ve sonuçları yorumlayan düşünce sistemi olarak da ifade edilebilir.
Düşünen bir varlık olan insan; tarihin ilk çağlarında belki düşünmeden, bilgi kurmadan, doğanın güzelliklerine hayran kalmış ya da ondan korkarak heyecanlarıyla baş başa yaşamıştır. Bu endişeli durum ona bilim yapmadan önce evrenin nedenini arayarak felsefesini yapma davranışını geliştirmiştir. Zaman içinde yaşadığı ortamı kültürlendiren de, yaşadığı ortamdan kültürlenen de yine insan olmuştur.
İnsanın kişiliğini, yaratıcılığını iyi anlayabilmek ona uygulanacak müzikal yetenek testleriyle ölçülebilir. Ön koşul özelliklerine sahip olup olmadığı böyle bir değerlendirmeyle mümkün olur. Avusturyalı besteci W. A. MOZART’ın (1756-1791) yüceliği, naif yapısı, kalıtımla, fizyoloji, psikoloji ile müzisyen bir aile ve toplum soyolojisi ile açıklanabilir. Bu olağan üstü yetenekli, dahi sanatçı 35 yıllık ömrüne 600’den fazla birbirinden ünlü eser sığdırmıştır.
Müzik, insanların sözcüklerle anlatamadıkları duygu, düşünce ve heyecanlarını seslerle anlatma sanatı olarak tanımlanır. Ünlü Alman besteci Ludwig Van BEETHOVEN’ın (1770-1827) deyimiyle “Müzik tınlayan bir felsefedir”. Müziğin seslendirilmesindeki performans sanatçının (insanın) müzikalitesi ile değerlendirilir. Müzik düşünceler ve davranışlar ürünüdür. Müzik tutkudur, aşktır, sevgidir. Müzik demokrasidir. Müzik bir iletişim aracıdır. Bir kültür-sanat dilidir. Bireyler ve toplumlar için en geçerli evrensel diyalogdur.
Bireyleri topluma, toplumu bireylere bağlar. Seslerden oluşan tınılar insanlara moral, tedavi kaynağı olur. Yaşamın her anında (doğumdan ölüme dek) insanın en yakın dostu bir fonetik sanat olan müziktir.Doğal olarak arkadaşlık edilen müzik türü de bireyi tanımada önemli bir göstergedir. Müziği fonda duymak ve onunla eğlenmek (dans etmek, oynamak…) kadar, nitelikli müzik dinleme alışkanlığına sahip olmak, çağdaş insan modeline ulaşmada başta gelen faktörlerdendir denilebilir. Bu evrensel sanatı ülkemiz ve dünya dostluğu, barışı için kullandığımızda elde edilebilecek en son sonuç huzur ve mutluluk olacaktır. Ezginin sözleri, ritmik yapısı, melodisi ve armonisi bu yüce sanatı gizemli kılan öğeleridir.
Sizleri TV, radyo, müzik setinizle baş başa bırakırken; sabah saatlerinde A. VIVALDI’nin (1675-1743) “Mevsimler”ini, öğle saatlerinde F. CHOPIN’in (1810-1849) doyumsuz güzellikteki piyano eserlerini, akşam üzeri J. BRAHMS’ın (1833-1897) “Macar Dansları”nı, gece G. VERDI (1813-1901) ve G. PUCCINI’nin (1858-1924) ünlü operalarından sevilen melodileri, yorgun ve stresli olduğunuzda MOZART’ın herhangi bir eserini ve başarıyla sonuçlanan bir görevi BEETHOVEN ile paylaşmanızı önerebilirim.
Yaşamınız, güzel sanatları oluşturan mozaiğin en güzeli ile dopdolu olsun. Müziğin sihirli gücü; düşüncelerinizin daha berrak ve daha işlevsel, işlerinizin de daha başarılı olmasında gücünüze güç katsın. ALINTI

Thursday, October 18, 2012

Marcel khalife-Passport-جواز سفر - jawaz el safar

 Probably one of the best lyrical retakes of the the 1948 Palestinian refugee exodus yet it's still applicable to anyone who feels detached from a literal or figurative home. Marcel tells of how deep his connection is to the land and yet how he is denied the sense of belonging because of his passport. He ends the song with a declaration that his nationality is now dependent on the kindness of others and that his passport is meaningless.

Analysis:
Palestinians are a people with no country. Most of them don't have a real passport, they have a "travel document" that attaches them to a whichever country has given them temporary residency status. Very few are actually allowed to travel into the self governing parts of Palestine. Having no place to legally call home in this world is one of the few things that I've seen that are worst then poverty.

This song illustrates how for many Palestinians their passports no longer reflect who they are. Despite how rooted in the land the song describes the refugee he is still removed from it by the passport. He appeals to his superiors "gentlemen" but ends the song with no resolution, just like refugee situation remains today.
***
They did not recognize me in the shadows

That suck away my color in this Passport

And to them my wound was an exhibit

For a tourist Who loves to collect photographs
They did not recognize me,

Ah . . . Don't leave

The palm of my hand without the sun

Because the trees recognize me

All the songs of the rain recognize me
 * Repeating previous line*

Don't leave me pale like the moon!
*****
All the birds that followed my palm

To the door of the distant airport
* Repeating previous line

All the wheatfields

All the prisons

All the white tombstones

All the barbed boundaries

All the waving handkerchiefs

All the eyes
* Repeating previous line*

were with me,

But they... dropped them from my passport!!
*****
Stripped of my name and identity?

On a soil I nourished with my own hands?
*Repeating previous line*

Today Job cried out

Filling the sky:

Don't make an example of me again!

Oh, gentlemen, Prophets,

Don't ask the trees for their names

Don't ask the valleys who their mother is

From my forehead bursts the sword of light

And from my hand springs the water of the river
*Repeating previous lines*

All the hearts of the people are my identity

So take away my passport!

Wednesday, October 10, 2012

Müzisyen Halil Karaduman yaşamını yitirdi

Ünlü kanun sanatçısı Halil Karaduman, Almanya’da geçirdiği kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti.


İstanbul- Zülfü Livaneli konseri için Almanya’ya giden ünlü kanun sanatçısı Halil Karaduman, dün Türkiye'ye dönmek için havaalanında beklerken rahatsızlandı. Kalp krizi geçirdiği anlaşılan 54 yaşındaki Karaduman, olay yerine gelen sağlık ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen hayatını kaybetti.

Halil Karaduman
Plak ve kaset dünyasında yönetmen, bestekar ve kanun refakati olarak yerini alan Halil Karduman, Türkiye'deki üst düzey bütün solistlerle gerek plak, gerekse sahne çalışmaları yaptı.

Zülfü Livaneli ile birlikte yaptığı çalışmalar sanatçının yurtdışına açılmasını sağladı.

Türkiye'de üç tane, Amerika'da bir tane, Yunanistan'da iki tane enstrümantal CD'si bulunan sanatçı, bir de kanun metodu yazdı.
9 Ekim 2012