Saturday, June 30, 2012

Dido's Lament


Aeneas, Truvalı kahraman Aeneas'ın öykü­sünü anlatan Latince uzun bir şiirdir. Romalı ozan Virjil'in İÖ 1. yüzyılda yazdığı bu şiirde, Aeneas'ın sayısız serüvenlerden sonra İtalya' ya gelişinin ve efsaneye göre Roma'yı kuru­şunun öyküsü anlatılır.
Öykü, Yunanlılar ile Truvalılar arasında yıllarca süren savaşın bittiği sırada başlar (bak. Truva Savaşi). Yunanlılar uzun bir kuşatmadan sonra Truva'yı ele geçirerek ateşe verirler. Kent yanarken tanrıça Afrodit, ya da Venüs, Truvalı savaşçılardan biri olan oğlu Aeneas'a görünür ve Truva'yı hemen terk ederek halkına yeni bir ülke aramasını söyler. Aeneas yaşlı babası Ankhises'i sırtına alıp, küçük oğlunun elinden tutarak yola çıkar. Karısı Kreusa ise ardından giderken alevlere yakalanarak can verir. Aeneas ve arkadaşları 12 gemiyle yelken açarlar.

Annesinin sözünü ettiği yeni ülkeyi bulmak için yıllarca denizlerde dolaşan Aeneas ve beraberindekiler, uğradıkları kıyılarda yarısı kuş, yansı kadın olan korkunç Harpyalar ve tepelerinde tek gözleri olan dev Kykloplar (Tepegözler) gibi garip yaratıklarla karşılaşır­lar. Gemiciler için çok tehlikeli olan Sila kayalığından ve Karibdis girdabından kazasız belasız geçerler.

Truvalılar Sicilya'ya ayak bastıklarında Ae­neas'ın babası Ankhises ölür. Babasını gör­kemli bir törenle gömdükten sonra yeniden yola çıkan Aeneas öncekilerden de zor du­rumlarla karşılaşır. Roma'nın gelecekteki ra­kibi Kartaca'dan yana olan tannçalar kraliçesi Juno Aeneas'a düşman kesilir. Rüzgârlar tanrısını kandırarak Aeneas'ın gemilerini ba­tırmasını ister. Gerçekten de bazı gemileri batıran fırtına Aeneas'ın gemisini Afrika kıyı­sına, Kartaca yakınlarına atar. Orada yaşayan güzel kraliçe Dido ona âşık olur ve ülkesini birlikte yönetmeyi önerir. Ama Aeneas'ın kalması olanaksızdır; çünkü tanrılar onu, kuracağı yeni kenti bulmakla görevlendirmiş­tir. Dido, Aeneas'ın gitmesinden umutsuzlu­ğa kapılarak kendini ateşe atar.

Sonunda İtalya'nın güney kıyılarına varan Aeneas, yeraltındaki ölüler kentine giderek babasıyla görüşür. Sonra da kuzeye, gelecek­teki Roma kentinin yer alacağı Tiber Irma-ğı'nın ağzına doğru ilerler. Orada Kral Lati-nus ile karşılaşır. Kral, Aeneas'ı kızı Lavinia ile evlendirmeye söz verir. Oysa Lavinia komşu kabilenin prensi Turnus ile nişanlıdır. Turnus, Lavinia'nın Aeneas ile evleneceğini duyunca çok öfkelenir ve İtalya'daki öbür kabileleri yabancılarla savaşmak için yardıma çağırır. Bu savaşta Turnus'u yenerek öldüren Aeneas, bu yeni ülkede halkının önderi olur. Böylece büyük Roma soyu başlar.

Virjil Aeneis'i İÖ 30-19 yılları arasında yazarak 12 ciltte toplamıştır. Bu destan şiirin amacı Roma'yı ve İmparator Augustus'u onurlandırmaktı. Romalılar Virjil'in Aeneis'i-ni ülkelerinin en değerli destanı sayarlar ve Yunan ozanı Homeros'un İlyada ve Odysseia destanlarıyla bir tutarlar.
Virjil, gönlünce tamamlayamadığı Aene-is'in ölümünden sonra yakılmasını vasiyet et­mişti. Ama yakınları bu dileğini yerine getir­mediler ve İÖ 19'da, Virjil'in ölümünden hemen sonra Aeneis, Augustus'un emriyle yayımlandı.

HÜSNÜ SENLENDIRICI BERIVAN

Wednesday, June 27, 2012

IAMX - Avalanches

'Mezopotamya Senfonisi'



Fazıl Say haklı çıktı

"Bu benim başyapıtım" diyen Fazıl Say haklı çıktı. Bestecinin İstanbul Müzik Festivali kapsamında prömiyeri gerçekleştirilen 'Mezopotamya Senfonisi' dakikalarca ayakta alkışlandı
Fazıl Say haklı çıktı
ŞENAY AYDEMİR
İstanbul Müzik Festivali’nin en çok merak edilen konserlerinden birisiydi ‘Mezopotamya Senfonisi.’ Fazıl Say ’ın ‘başyapıtım’ dediği eserin dünya prömiyeri, önceki gün Haliç Kongre Merkezi’ni dolduran üç bin kişi tarafından ayakta alkışlandı. Konser ayrıca, benim de aralarında bulunduğum hiç de azımsanmayacak sayıda insanın geçmişi neredeyse yüz yıla dayanan, ancak nedendir bilinmez bugüne kadar fark etmediğimiz yepyeni bir enstrümanla da tanışmış oldu: Theremin Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın eşlik ettiği programın ilk bölümünde Fazıl Say , Beethoven’ın 3 numaralı do minör Piyano Konçertosu’nu seslendirdi. Say’ın konçertoyu icra ederken gösterdiği maharet salondakileri öylesine etkilemiş olmalı ki, kısa bir es anında herkes bir anda nefesini bıraktı ve yeniden ‘derinliklere’ daldı. Konçerto bittiğinde ise iki koltuk ötemde oturan 30’lu yaşlarında bir adam “İşte bu be...” diyerek ayağa fırladı. Say’ın bu yorumu öylesine beğenildiği ki yoğun istek üzerine yeniden sahneye geldi ve ara öncesinde ‘Kara Toprak’ isimli bestesini seslendirdi.

Mezopotamya dünyası
Aradan sonra ise ‘Mezopotamya Senfonisi’ni dinleme fırsatı bulduk. Say, ‘Ovada İki Çocuk’, ‘Dicle’, ‘Ölüm Kültürü Üzerine’, ‘Melodram’, ‘Ay’, ‘Güneş’, ‘Kurşun’, ‘Fırat’, ‘Savaş Üzerine’ ve ‘Mezopotamya Ağıdı’ adı altında on bölümden oluşturduğu senfonisinde bu kez yerel tınılara ve enstrümanlara daha az yer vermişti. Elimdeki programı dikkatle takip etmeye çalışarak aldığım notlara bakarak ve müzik konusunda çok da uzman olmadığımı hatırlatarak söyleyebilirim ki ‘Ölüm Kültürü Üzerine’, ‘Güneş’, ‘Fırat’, ‘Savaş Üzerine’ ve Mezopotamya Ağıdı’ bölümlerinden etkilendiğimi ve Say’ın “Bu benim başyapıtım” görüşlerine katıldığımı belirtmek istiyorum.
Yavuz Turgul’un ‘Gönül Yarası’ filmindeki meşhur sahnede söylenen “Bu şarkıda ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerekir” sözünden hareketle söylersek, notalardan anlamıyorum ama özellikle yukarıda andığım bölümlerin duygusunun bana geçtiğini söylemeliyim. Tabii bunda ikinci bölüm öncesinde gösterilen ve Say’ın Mezopotamya Senfonisi üzerine görüşlerini paylaştığı video görüntülerinin de payı var.
Hasılı, son nota da icra edilip konser bittikten sonra başka iki sıra önümde oturan büyük yazar Yaşar Kemal olmak üzere binlerce kişinin ayakta alkışladığını belirtelim. Borusan Filarmoni Orkestrası’nın icra yeteneğini, senfoniye eşlik eden Bülent Evcil (bas flüt) ve Çağatay Akyol’un (bas blokflüt) emeklerini unutmadan...

KONSERİN KEŞFİ
Konserin benim ve konser sonrasında sorma fırsatı bulduğum tanıdıklarım için en önemli keşfi ise ‘theremin’ isimli enstüman oldu. Bu tanışmanın oldukça geç olduğunu ifade etmek gerek. 1928 yılında Rus Profesör Leon Theremin tarafından icat edilen aletin kontrolü iki metal anten arasında sağlanıyor. Bu antenler aleti çalan kişinin ellerinin pozisyonunu algılıyor. Bir el ile titreşim dalgaları gönderilirken, diğer el sesin şiddetini ayarlıyor. ‘Mezopotamya Senfonisi’nde orkestraya eşlik eden Carolina Eyck bu enstrümanla inanılması güç sesler çıkarmayı başardı. Merak edenler YouTube’tan bu aletin ustalarının performanslarını seyretmeliler. Bu keşfin elektrik sinyallerini büyütüp bağlı olan hoparlörlere göndermede de kullanıldığını ekleyelim.

Monday, June 25, 2012

stalemate - Enter Shikari


Previous wars made billionaires out of millionaires,
Today's wars make trillionaires out of billionaires,
Tomorrows wars will fuel generations of hate,
Generations of hate,

I'm losing my grip on reality,
I cannot simply agree that we are civilized,
Acting like this Earth is infinite,
It's a chess board of lies that will generate Stalemate,
It will generate Stalemate,

So yes I've gone to the hills again,
So yes I've gone away,

Money is made while bombs are dropping in Afghanistan
When white phosphorous falls in Palestine,
Hauling weapons out of reprobates,
Arming anyone who wants a taste of disgrace.
Wants a taste of disgrace.

So yes I've gone to the hills again,
So yes I've gone away,
So yes I've gone to the hills again,
So yes I've gone away,
Hey!

Oh! So! I've drifted away in disbelief,
So yes I've, yes I've gone to the hills again

And I'll live out this fantasy
And I'll live out this fantasy
I'll live this fantasy
I'll live this fan- [2x]

And I'll live out this fantasy
And I'll live out this fantasy
I'll live this fantasy
I'll live this fantasy

Arabic Music "The Desert Lounge I°

 
01)_[Damascus]_Damascus
(02)_[Omar_Bashir]_Sound_of_Civilisation
(03)_[REG_Project]_Rain_over_Beirut
(04)_[Kirpi]_Winds_Melody
(05)_[Guy_Manoukian]_Yasmina
(06)_[Infernal]_Arabian_Sushi
(07)_[Alihan_Samedov]_Son_Nefes_(Deep_Mix)
(08)_[Blue_Bedouin]_Western_Transitions
(09)_[Harem]_Jhariyes_Dream
(10)_[Oryx]_Majlis
(11)_[Thunder_of_the_swords]_Loneliness
(12)_[E-Lynn]_Lynn
(13)_[Cristophe_Goze]_Javida
(14)_[1001_NIGHTSociety]_Contradiction
(15)_[Natacha_Atlas]_Adams_Lullaby

Sunday, June 24, 2012

Yaşar ÖZEL - Bu kadar yürekten çağırma beni-1



BU KADAR YÜREKTEN ÇAĞIRMA BENİ
Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim

Bir gece ansızın gelebilirim
Bir gece ansızın gelebilirim

Belki de hayata yeni başlarım
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kim bilir

Bir gece ansızın gelebilirim
Bir gece ansızın gelebilirim

Kal dersen dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu özleyiş bu hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında

Bir gece ansızın gelebilirim
Bir gece ansızın gelebilirim
Makam: Rast
Beste: Rüştü Şardağ
Güfte: Ümit Yaşar Oğuzcan

Cahit Berkay & Derya Petek - arda kalan

Sunday, June 17, 2012

Mohsen Namjoo - Nobahari


1976 yılında iranın kuzey doğusunda yer alan torbat ejan isimli küçük bir kürt şehrinde doğdu. müziğe 12 yaşında başladı 18 yaşına kadar nasrallah nasehpour nezaretinde eğitimini sürdürdü 1994 yılında tahran üniverstesine tiyatro ve müzik eğitimi için davet edildi üniverstede alireza mashayeki azin movehed gibi ustaların öğrencisi oldu hoj ghorbane soleimani gözetiminde iran halk müziğiç alıştı bir çok film müziği besteledi.ilk albümü olan toranj eylül 2007 senesinde yayımlandı bestelerinde iran klasik müziğiyle başka formları butuşran mohsen namjoo klasik fars müziği alt yapısını baz alarak farsça rock ve cazz sentezi yapıyor şarkı sözü yazması dışında setar da çalan sanatçının müziği iranda muhalif müzisyenler listesinde yer alıyor alınan bilgilere göre iranda albüm satışı serbest fakat konser vermesi yasaklı olan manjoo hollandada yaşıyor geçtiğimiz günlerde kuran ayatlerini alışılmışın dışında bir alt yapıyla yorumladağından açılan dava sonucu 5 yıla mahkum edildi

Saturday, June 16, 2012

Who Will Take My Dreams Away ? ( La Fille Sur Le Pont )

I can't give you all my dreams
Nor the life I live.
You and I know what friendship means,
That's all we got to give.

Who will take your dreams away
Takes your soul another day.
What can never be lost is gone,
It's stolen in a way.

Please, don't stand too close to me,
Can you hear my heart ?
Take my warmth and lean on me
When we're not apart.

Now our mission is complete
And our friends are here. (?)
Evil things brought down by the light,
Life goes on until the end.

Thursday, June 14, 2012

seyirlik değil, ömürlük olsun

hiç ummazdım oldu sonbaharda
hediye gibi geldin hoşgeldin
seyirlik değil ömürlük olsun
dilerim bu defa bu son olsun
seyirlik değil ömürlük olsun
bir yastıkta nasip olsun
gel koynuma gel oyunuma gel
akşam gözlü esmer…
safa geldin son ihtimalim
bir sana kalmış halım
hoşgeldin..
seyirlik değil ömürlük olsun
dilerim bu defa bu son olsun
seyirlik değil ömürlük olsun
bir yastıkta nasip olsun
gel koynuma gel oyunuma gel
akşam gözlü esmer..

Dem Trio at Musicastrada Festival 2008


A short clip from "The Making of Musicastrada Festival 2008" showing the concert of Dem Trio. Movie realized by Marzia Maestri. www.musicastrada.it

Issa "Kurdo"

Issa hassan, live à l'institut du monde arabe en mars 2006

Tuesday, June 12, 2012

John Lennon stand by me

When the night has come
And the land is dark
And the moon is the only light we'll see
No I won't be afraid, no I won't be afraid
Just as long as you stand, stand by me

And darlin', darlin', stand by me, oh now now stand by me
Stand by me, stand by me

If the sky that we look upon
Should tumble and fall
And the mountains should crumble to the sea
I won't cry, I won't cry, no I won't shed a tear
Just as long as you stand, stand by me

And darlin', darlin', stand by me, oh stand by me
Stand by me, stand by me, stand by me-e, yeah

Saturday, June 9, 2012

Goran Bregovic - Ederlezi
















Ederlezi goran,ederlezi
Kızların ağıtlar düzerken bosna yaylalarında,
Acıya bulanmıştı şenlikleri,
Ederlezi yine gelmişti her sene geldiği gibi,
Ne bilsin burada yetim kızlar var
Bu sene ederlezi babasız kalmıştı
Yetim kızların yürekleriydi gelen.

Sarı saçları mavi gözleriyle,
Gökyüzü bile özenirdi güzelliklerine,
Deniz utanırdı mavisinden,
Cenazelere uğurlanmıştı ederlezi,
Şurada yatan kefensiz, babalarımızdı
Boşnak kızları goran'ın,
Yetimdi sarıları, yetimdi mavileri.

Ah ederlezi, niye geldin bu sene
Bilmez misin, buradaki kızlar yetim
Şurada yatan babalarımızdı, kefensiz
Yaslar bağladı sarı saçlarımız
Babasızdı mavi gözlerimiz
Ve goran, haykır yine bosna dağlarına
Ederlezi kızlarım, ederlezi


Friday, June 8, 2012

The dance of the life tree - Eleni Karaindrou

Shortly before the first light of day, the life tree, took the soul of lake .........
The music of Eleni Karaindrou from film by Theo Angelopoulos ''The Suspended Step of the Stork'' 1991

La Boheme, Charles Aznavour.wmv

"La Boheme", 19. yy. sonlarında Paris'te geçen, 4 perdelik bir Giacomo Puccini operasına ve yine aynı adlı şarkıya ilham veren; dramatik, duygulandıran, ağlatan muhteşem bir Henry Murger romanıdır.

Paris'te fakir bir çatı katında yaşayan bir şair, bir ressam, bir müzisyen ve bir filozofun yoksulluk, yaratıcılık, aşk ve romantizmle geçen, anlık mutluluklarla dolu yaşamlarını anlatır.

Yoksul bir yaşamın nasıl sadece bir duygu ve heyecan yoğunluğuyla zenginleştirilebileceğini de gözler önüne serer. Sağlıksız fakat deli dolu, aç fakat inançlı, tükenmiş fakat hoşnut bir hayat...

Aynı zamanda "La Boheme", Edith Piaf'ın onu dinlemeye gelmesiyle hayatı değişen, Fransa'nın en popüler ve kalıcı şarkıcısı, aynı zamanda söz yazarı ve aktör Charles Aznavour ile özdeşleşmiş muhteşem bir şarkıdır da... Candan Erçetin'in, Fransız Chansonlarını seslendirdiği, "Chante Hier Pour Aujourd' hui" albümünde de yer alır. Her ne kadar aynı tadı veremese de Charles Aznavour'dan dinlememiş olanlara hoş gelebilir.

Bu şarkı, annenizin hatta belki onun annesinin ve şimdi de sizin dinlediğiniz, kuşakları birbirine bağlayan, unutulmayan klasiklerdendir. Enfes bir tadı vardır. İlk dinlediğinizde bile sizi bir zaman makinesinde yolculuğa çıkartarak şimdiki zamanı terk ettirir; gözlerinizi kaparsınız ve kendinizi birden, bir baloda (kimi isterseniz onunla) dans ederken bulursunuz. Evet bu şarkı, müthiş bir şekilde duyulan dans etme isteğinin yanında, sizi nostaljik bir yolculuğa çıkararak hiçbir şeyin umurunuzda olmadığı günleri de yad ettirir.

Charles Aznavour'dan sonra, "acaba Edith Piaf bu şarkıyı nasıl seslendirmiş?" diye merak edip araştırırken başka birisiyle daha karşılaştım ki, ses rengi ve yorum olarak çok ama çok beğendim; Isabelle Boulay. Eric Lapointe ile düet yaparak şarkıya başka bir boyut kazandırmışlar. Müthiş romantik olmuş. Hem Charles Aznavour yorumunu hem de Isabelle Boulay & Eric Lapointe düetini koyacağım aşağıya -ki sizin de bu enfes şarkıyı tatmanızı istiyorum- ama önce işte şarkının Türkçe çevirisi:

yirmi yaşın altındakilerin bilemeyeceği
zamanlardan söz ediyorum size.
o vakitler montmartre; leylaklarını,
pencerelerimizin altına kadar asardı.
bize yuva olan fakirhanemiz
beş para etmese de
tanıştığımız yerdi orası.
ben açlıktan bağırırken,
sen çıplak poz veriyordun.

bohem, bohem
mutluyuz demekti
bohem, bohem
ancak iki günde bir yemekti

komşu kafelerde,
şöhreti bekleyen birkaç kişiydik
kazınan bir mide ve sefaletimize rağmen
inancımızı yitirmiyorduk.
ve bazı bistrolarda
sıcak yemek karşılığında
bir tuval alıyor,
sobanın etrafında toplanıp
dizeler döktürüyorduk.

bohem, bohem
"güzelsin" demekti
bohem, bohem
deha hepimizdeydi.

çok zaman şövalemin önünde
bir göğüs çizgisinin
bir kalça kıvrımının
desenlerini düzelterek
beyaz geceler geçirirdim.
ancak sabah olunca,
birer kafe-krem alıp otururduk:
tükenmiş ama hoşnut,
birbirimizi sevmeli,
yaşamı sevmeliydik:

bohem, bohem
yaş yirmi demekti
bohem, bohem
hepimiz o zamanın havasına girmiştik.

günlerden bir gün tesadüfen;
eski adresime yolum düştü.
gençliğimi görmüş duvarları, yolları
hiçbirini çıkaramadım.
bir merdiven üstünden,
artık eser kalmamış atelyeyi aradım.
yeni dekoruyla üzgün gibi geldi montmartre
ve leylaklar ölmüş.

bohem, bohem
gençtik, çılgındık.
bohem, bohem
hiçbir şey ifade etmiyor artık.
ALINTI

Thursday, June 7, 2012

Mazhar Alanson - Bir Sonsuz Yağmur Yağsa " By Kırmızı Tramvay"
















Bir sonsuz yağmur yağsa
Mutlulukla ıslansa dünya
Odalar üzgün durmasa
Ayrılığa kapanmasa kapılar

Hep yanıtı yasaklanmış sorular sordular
O masal ülkesinin kapılarını zorladılar

Çıkıp gelse anılardan o gencecik ermişler
Savrulup ta gittiler kaç kez rüzgar rüzgar

Bir sonsuz yağmur yağsa
Mutlulukla ıslansa dünya

Odalar üzgün durmasa
Ayrılığa kapanmasa kapılar

Hep yanıtı yasaklanmış sorular sordular
O masal ülkesinin kapılarını zorladılar

Utancından günden güne kibarlaşan şu açlık
Bir gün olsun inip te aralarına katılmadık

Korktuk neden korktuğumuzu bilmeden
Gizli raporlardan vergi iadelerinden

Söz : Şükrü Erbaş
Müzik : Mazhar Alanson


SELAHATTİN PINAR ÖZEL RADYO KAYDI.wmv



***
beni de alin ne olur koynunuza hatiralar
dolanip kalayim bir an boynunuza hatiralar
yeriniz ne, yurdunuz ne, benden boyle korkunuz ne
duyuyorum sesinizi, bazen derin bir kuyudan
dinliyorum uzaklari kalkip derin bir uykudan
beni de alin ne olur koynunuza hatirlar
bu omur tukenecek yolunuza hatiralar

CAFE AMAN İSTANBUL - ANİXE ANİXE

Nülifer - Özlediğim Şimdi Çok Uzaklarda (Klip)

Ey çerh-i sitemger dil-i nalâna dokunma



Ey çerh-i sitemger dil-i nalâna dokunma 
Hicr âlemidir ettiğim efgana dokunma 
Ey tîğr-i elem yâreledin cismimi, bâri 
Cânânıma nezreylediğim câna dokunma

AÇIKLAMA:

Ey zalim felek inleyen gönlüme dokunma.
Ayrılık alemidir bu, ettiğim feryatlara dokunma.
Ey elem kılıcı cismimi yaktın, bari,
Sevgilime adadığım cana dokunma..

Neşe Dursun-Haleli gözlerin hayale döndü Aşkımın ateşi melale döndü

Haleli gözlerin hayale döndü
Aşkımın ateşi melale döndü
Gönülde hüzün var yaklaştı akşam
Ömrümün güneşi zevale döndü

Hayalsiz bir ömür durgun bir gölmüş
Sevdasız bir hayat susuz bir çölmüş
Sevmek sevilmekmiş, cihanım zevkin
Raşesiz bir ömür farzet ki ölmüş

Makam: Hüzzâm
Beste: Bimen Şen

Wednesday, June 6, 2012

KIM ANN FOXMAN "CREATURE"

Pink Floyd - Song for Palestine

Unfortunate truths become worthless in worthless hands!

ROGER WATER'S (PINK FLOYD) SONG FOR GAZA:

Over the new year 2009-2010, an international group of 1500 men and women from 42 nations went to Egypt to join a Freedom March to Gaza. They did this to protest the current blockade of Gaza. To protest the fact that the people of Gaza live in a virtual prison. To protest the fact that a year after the terror attack by Israeli armed forces destroyed most of their homes, hospitals, schools, and other public buildings, they have no possibility to rebuild because their borders are closed. The would be Freedom Marchers wanted to peacefully draw attention to the predicament of the Palestinian population of Gaza. The Egyptian government, (funded to the tune of $2.1 billion a year, by us, the US tax payers), would not allow the marchers to approach Gaza. How lame is that? And how predictable! I live in the USA and during this time Dec 25th 2009-Jan3rd 2010 I saw no reference to Gaza or the Freedom March or the multi national protesters gathered there. Anyway I was moved, in the circumstances, to record a new version of "We shall overcome". It seems appropriate. (Roger Waters)

Yasmin Levy | Naci en Alamo


Live in Jerusalem 2005 at the Tower-David... Guitar: Yechiel Hassan , Turkish Clarinet : Amir Shahsar, Cajon: Sasson Levy, Dance: Sharon Saguy.... Great song, great performence. I actually hear this song in the movie "Vengo" by Toni Gatlif. Hope you will enjoy this peace.

açılan tek gülüsün sen bu bağın


bir kızıl goncaya benzer dudağın
açılan tek gülüsün sen bu bağın
kurulur kalplere sevda otağın
kim bilir hangi gönüldür durağın.

her gören göğsüme taksam seni der
kimi ateş gibi yaktın beni der..
kimi billur bakışından söz eder
kim bilir hangi gönüldür durağın

Nim Sofyan - Fikrimin İnce Gülü

http://www.youtube.com/watch?v=tR6mowjOuXA&feature=related

FARİD FARJAD HİÇLİK

Monday, June 4, 2012

Üç Deniz Yağmurlar Dinmeden Gel

NESİLDEN NESİLE ZAZACA.

NESİLDEN NESİLE ZAZACA.


Albümdeki Parçalar

01. Roceyena - Ali Haydar Güçlü
02. Xıdıremin - Ayfer Vardar
03. Usar Amo - Aydın Yagan
04. Dere Emer Xane
05. Güle Meso - İnan Tat
06. Ez Mireno - Ali Haydar Güçlü
07. Xovira Meke - Raber
08. Elgajiye - Özgür Demirhan
09. Hesretamı - Burhan Karakaş
10. Velat Şirino - Avni Polat
11. Oy Fadike - Özgür Demirhan
12. İştare - Aydın Yagan
13. Daye Daye - İnan Tat
14. Lore Luri (U.H) - Avni Polat
15. Çene - Raber
16. Rojamına Siyaye - Burhan Karakaş
17. To Rindika - Aydın Yagan

Saturday, June 2, 2012

Rembetiko

Rembetiko

Yirminci yüzyılın başından itibaren, Yunanların yaşadığı yerleşim merkezlerinde İstanbul’da, İzmir’de ve Yunanistan’da çeşitli formlarda varolmuş olan “rembetiko”, ya da çoğul haliyle “rembetika”, Yunan kent kültüründe isyancıların, sığınmacıların, uyuşturucu kullananların, sosyal normlara meydan okuyanların oluşturduğu bir altkültürün müziği olarak başlamış. Rembetiko şarkıları çoğunlukla yasak aşkları, uyuşturucu bağımlılığını, polis operasyonlarını, ölümleri, kavgaları, yeraltı dünyasını, hapishaneleri ve vatan özlemini anlatır. Şarkılar argo bir dille yazılır. Şarkılarda belirgin biçimde “anne” figürü de yer alır. (Petropoulos, 2000: 12) Rembetiko, bugün Yunan müziği ile eşanlamlıdır fakat yirminci yüzyılın başlarında anakarada popüler olmadan önce, çok az müzisyen tarafından kullanılırdı. Kelimenin kökeni hakkında kesin bilgilere ulaşılamamasına karşın, çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Bunlardan bazıları şunlardır:

Orijinal kelimeye en yakın sözcük olan “rembet”, eski Türkçe’de “sefalet” (of the gutter)  anlamına gelmektedir. Kelimenin, Sırpça “isyancı” (rebel) anlamına gelen “rebenk” (çoğulu, rebia’ta) sözcüğünden türediği iddia edilen görüşler arasındadır. Türkler düzensiz askeri birliklerini “rebet asker” olarak adlandırırlardı. Kelimenin buradaki anlamı, otoriteye boyun eğmeyen kişileri (eşkıya) ifade etmektedir. Kelimenin kökünü oluşturan “reb, rab, ruba’a, ya da arba’a” Rusça’da ve Arapça ‘da  “dört” anlamına gelir. Kelimelerin çoğulu olan ruba’at ya da arba’at ise  “dörtlükler” anlamındadır. Ayrıca Arapça’da rab “tanrı”  anlamına da gelmektedir.

Rembetiko sözcüğünün, arkaik ve aynı zamanda modern bir terim olan “remvastikos” (meditative) sözcüğünün değişime uğratılmasıyla türetildiği, kelimenin kökeni hakkında ileri sürülen görüşler arasında. Gerçek anlamı “amaçsızca geziyorum” (I wander) olan remvastikos’un mecazi anlamı “aklım tedirgin bir ruh hali içinde geziyor”. ( Emery, 2005a) Rembetiko kültüründe bu konuda en çok kabul gören görüş, kelimenin, eski bir Türk sözcüğü olan, “ayyaş” ve “bohem” anlamlarını da içinde barındıran “harabat” (harabe yer, içkili eğlence yeri) tan türetildiğidir. (Broughton, Mark, Ellingham, Duane, Dowel, 1999: 128)

Petropoulos rembetika için şu sözleri söylemiştir: “… rembetika geleneğinin müziği, Asya-Minör insanlarının melodik/ritmik tınılarının, bugünkü Yunanistan topraklarının yerel şarkılarıyla bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Ve bu bileşim küçük ve çokkültürel bir kast olan rebetlerden etkilenmiştir. Bu gruplama, Yunanlılar, Rumlar, Arnavutlar ve Yahudilerden oluşmaktadır. Romano-Ulah’lar ve Giritliler (neden olduğunu bilmiyoruz) ise dışarıda bırakılmıştır. Ve bu kast kendisini Yunan dilinde ifade etmiştir.” (Rebetologia, 2000)

Petropoulos, rembetikoyu üç döneme ayırmıştır:

1-İzmir usulü café-amanların hüküm sürdüğü İzmir Dönemi. (1922–1932)
2-Rembetikonun yeraltına inmesiyle karakterize edilen klasik dönem. (1932–1942)
3-Rembetionun yeraltından kurtulup Yunanistan’ın ulusal müziği haline geldiği popüler dönem. (1942- 1952)

Dördüncü bir dönem olarak “Amerika dönemi” ni ekleyebiliriz.

CAFE- AMAN

Rembetiko’nun ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir fakat bilinen bir şey var ki oda bu müzik türünün, on dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Yunanların yaşadığı yerlerde ortaya çıkmış olması. Bu dönemde, Atina, Pire, Larissa, Hermupolis gibi kentlerde ve Siros adasında, o zamanlar Türk egemenliği altında bulunan Selanik’te, Türkiye kıyılarındaki İzmir ve İstanbul’da,  müzikli kahveler popüler olmaya başladı. Bu müzikli kahvelere “café- aman” (amane kahvesi) denirdi. Çoğunlukla Yunanlar, Yahudiler, Ermeniler, ve sayısı çok olmasa da Çingeneler tarafından işletilen cafe-amanlarda müzisyen olarak santuri ve keman çalıcısı ve genellikle vokalist olarak bir ya da iki kadın bulunurdu. Vokalist kadınlardan bir tanesi şarkı söylerken diğeri kastanyet çalıp dans ederdi.  En sık sunulan dans, göbek dansı ile aynı ritimde olan ve insanı oyuna davet eden “tsifteteli” (çiftetelli) ve rembetikonun baş dansı olan “zeibekiko” ( bir tür zeybek) dur. (Holst, 1993: 28). Café-aman ya da amanédles olarak bilinmeye başlanan bu müzikli kahveler adını, şarkılarda sıklıkla tekrarlanan ve Türkçe bir ünlem olan “aman aman” dan dan alır. Şarkılar doğaçlamaydı ve müzisyenler söz bulamadıklarında ve yeni sözler aradıklarında ya da duygu verebilmek için söz aralarını “aman aman” la doldururlardı ve kimi zaman Türkçe sözlü, kimi zaman da Yunanca söylenirdi.

Çalgılama yeterli olmamasına rağmen café-amanlar şık yerlerdi ve bu kahvelere Yunanlı burjuvalar gelirdi. Çalgıları çalmak önemli bir yetenek gerektiriyordu. Sesindeki dalgalanmadan ötürü “dalga” lakabını alan Andonis ‘Dalgas’ Dhiamantidhis (wave ), bir Yahudi olan ve İstanbul’da büyüyen Rosa Eskenazi, İzmir’li Rita Abatzi, Kos Ada’sından Amerika’ya göç etmiş olan Marika Papagika, Ermeni grupların arkasında tambur ve ud çalan Agapios Tomboulis ve Kuzey Makedonya’lı usta kemancı Dhimitris ‘Salonikiyeh’ Semsis dönemin büyük sanatçılarındandır.

BÜYÜK GÖÇ

1919-1922

Türk- Yunan savaşı ve bu savaşın nüfus değişimi ile sonuçlanması, rembetiko hikayesinin anahtarıdır. Holst “Rembetika” adlı kitabında bu dönemi şöyle anlatır: “Modern Yunan tarihi, ‘Megali İdea’ –Büyük Ülkü-, yani Ortodoks kilisesinin merkezinin, Bizans kültürünün pırlantası Konstantilopolis’in yeniden fethi düşüncesi tarafından belirlenir. 1453’de kentin Türklerin eline geçmesinden bu yana Yunanlılar her an, bugün bile modern Yunanlıların ‘Kent’ diye adlandırdıkları bu yerin Yunan eline geri dönmesi düşünü kurmuşlardır. İzmir olayı veya bazen söylendiği gibi ‘Symrna Katliamı’, bu koskocaman ve olanak dışı düşün doğrudan doğruya etkilediği bir sonuçtur.” (1993: 32) Savaşın sonunda iki ülke arasında azınlıkların zorunlu değiş-tokuşunu öngören bir anlaşma imzalandı. Hangi devlete bağlı olduğunun ölçütü din idi. Ortodoks olan Yunan demekti, Müslüman olan ise Türk sayılıyordu. Böylece bir buçuk milyon insan Küçük-Asya’dan Yunanistan’ın Pire, Atina ve Selanik kentlerinin kenar mahallelerine sığınmacı olarak yerleşti. Bunlardan birçoğu kuşaklardan beri Türkiye’de yaşamış, Türkçe’yi anadilleri olarak konuşmuş ve Türk geleneklerini kabul etmişlerdi. Bu göçle beraber Yunanistan’ın nüfusu en az yüzde yirmi beş artmıştı. Sığınmacılar zor hayat şartlarıyla, işsizlik ve açlıkla karşı karşıya kaldılar ve Yunanistan tarafından benimsenmeleri çok kolay olmadı. Bu dönemde vatan hasreti ve göç konularını işleyen rembetikolar yazılır. “İzmir Balosu” bu şarkılardan birine örnektir: 

Ah, ah
Acılar içindeyim inliyorum
Üzüntü ve eski dostlar
Ah, ah

Üzüntü ve eski dostlar
Senden başka kimsem yok
Ah, ah

Allahım acı bana
Ah, ah
(Taranç, 2007:48)          

İzmir okuluna “İzmir tavrı” da denir. Yeni café-amanlar hızla açılmaya başlanır ve buralarda Türkiye’den, özellikle İzmir’den gelen müzisyenler yeni tavırda çalıp söylerler. Kullanılan çalgılar keman, lut, ud ve santurdur. İzmir tavrı, çoğunluğu kadınlar tarafından söylenen oryantal ezgileriyle belirginleşir. Rosa Eskenazi ve Rita Abatzi İzmir tavrında müzik yapan kadın sanatçılardan en önemlileridir. Şarkılar çoğunlukla yaslı ve ağlamaklıdır ve “aman aman”  nidası nakaratlarda kullanılır. Bu kahvelerde çalınan müzik tıpkı İzmir’deki gibidir. Keman, santur veya sesle uzun doğaçlamalar, yakarış biçiminde, oryantal melodiler, çoğunlukla eşliksiz ya da bir çalgının sadece kısa süreli eşlik ederek, ritmin sürmesini sağladığı, zaman zaman oktavından çaldığı melodiler (Holst,1993: 53) bu tavrın en belirgin özellikleridir. Kadın şarkıcılar genellikle çiftetelli ritmindeki ezgilerde dans ederek ve tef çalarak eşlik ederlerdi. Dinleyiciler hem kadın hem de erkeklerden ve zengin kentlilerden oluşurdu. Sığınmacıların Yunanistan’da açtıkları bu kadınlı-erkekli müzik dinlenebilecek kahvelere buzuki sanatçıları da gelmeye başlarlar. 

Pire tavrı olarak da bilinen Pire Okulu çok farklıdır. Ana çalgılar buzuki ve bağlamadır. Pire tavrı, oryantal çiftetelli yerine khasapiko (kasap havası) ve zeibekiko (zeybek)ya dayanan, daha çok dans müziğidir. Müzisyenlerin çoğu, İzmir tavrında olduğu gibi kadın değil erkektir ve sesleri kaba ve metaliktir. Markos Vamvakaris, Artemis,  Stratos Payioumtzis ve Batis Pire tavrında müzik yapan en önemli müzisyenlerdir. Pire tavrında, dinleyiciler, İzmir tavrında olduğu gibi kadınlı- erkekli değil, sadece erkeklerden oluşur. Taksim şarkılara yol gösteren önemli girişleri oluşturur.(Holst,1993: 55)

İzmir tavrı, Pire tavrıyla tam olarak kaynaşmamıştır ancak her iki tavır da birbirini etkilemiştir. Sığınmacılar yeraltı dünyasının bir parçası
değillerdi fakat toplumun kenarında yaşıyorlardı. Konuşma dilleri ve yaşam tarzlarıyla Yunan halkından ayrılıyorlardı. Bunların birçoğunun mangas ve rembet altkültürüne bağlanmaları ve esrar içilen tekkelerin onlara çekici gelmesi kaçınılmazdı. Rembetikolar çoğunlukla café- amanlarda söylenmeye başlanır. Bazı sığınmacı müzisyenler de mangasların dünyasına girer ve rembetiko bestelemeye başlar. Sığınmacılar Yunanistan’a geldikten on yıl sonra rembetiko, tekkelerin kendine has dünyasından dışarıya açılır ve popüler bir kent müziği olur. (Holst, 1993: 35) Savaş sonuna doğru İzmir tavrı yok olmaya yüz tutmuş fakat onun en önemli birkaç özelliği Pire tavrı tarafından yutulmuştu. Özellikle çiftetelli o kadar popüler olur ki, rembetiko bestecileri bu stilde şarkılar yazmaya girişirler. Daha da önemlisi kadın şarkıcıların Pire tavrında rembetiko müzisyenleriyle sahneye çıkmasıdır. (Holst, 1993: 52)

REMBETLER

“İlk önce rembetlerden bahsetmeden rembetiko şarkıları hakkında
konuşamazsınız” (Petropoulos, 2000: 1) Rebetiko, rembetler (rebetis) tarafından çalınıp söylenen müziktir. Rembet sözcüğü, rembetiko müziğinin çalındığı altkültürde yaşayan adamı anlatır. (Holst, 1993: 17)  Mangas (çoğulu manges) rembetle eşanlamlı kullanılan bir sözcüktür. Mangas, toplumun bir kenar grubu olarak kendi altkültürlerini kurmuş olan adamlara verilen addır. Mangasların birçoğu yeraltı dünyasındandır.

Rembet kişisel özgürlüklerini korumaya özen gösterir, evlenmez, daima silah taşır ve mecbur kalırsa dövüşür, esrar içer ve bıçak kullanmasını iyi bilirdi. Burjuva tarzından nefret eder ve argo konuşurdu. Kendilerine ait şifreli bir dilleri vardı. Haksızlığa uğrayanı korurlardı. Yerel seviyede, otorite onların elindeydi. Rembetler çağlarının dışlanmışları, uyumsuzlarıydılar. Onlar, toplumsal ve politik kurumların kendilerine karşı direnişte bulunmazlar ama yerlerinin bunların her biri dışında olduğunu açıkça gösterirlerdi. Onlar hapse atılabilir, dövülebilir, kentlerden kovulabilir ama yine de mangas yaşamlarını sürdürmeye, mangas ağızlarını konuşmaya, mangas giysilerini taşımaya devam ederlerdi. İşte bu toplumun ana akımına katılmayı reddediş, hem yerleşik otoritenin, hem de örgütlü muhalefetin temsilcilerinin onlardan çekinmelerine neden oluyordu. (Holst, 1993: 94- 95) Petropoulos, “Rebetologia” adlı kitabında rembetler için şu sözleri söylemiştir: “Rembetler, hayatlarını bildikleri şekilde yaşadılar ve bu konu üzerine söylenecek tek şey de budur. Rembetiko şarkıları, çelişkilerle dolu rebetik hayat tarzının panaromasını ortaya seriyordu. Yaşadıkları dönemin toplumsal modelleriyle, duydukları hoşnutsuzluğu ifade ettiler. Rembetler devrimci de olamazlardı: Çöküşe girdiklerinde, alçakça sağ siyasetin neferleri oldular.”

Rembetlerin birden fazla kadını olur ve bunların birçoğu da hayat
kadınıdır. Bu kadınlar Yunanistan’ da o zamanlar belli bir ölçüde
özgürlüğe sahipti. Kentte yaşadıklarından çalışabiliyor ve ekonomik özgürlüklerine sahip olabiliyorlardı. Rembetikolarda, -hayranlık ve romantizm konuları işlenmediği sürece – bu acı ve cefa veren, kıskanç, soğuk ve sadakatsiz kadınların bir tablosu çizilir. Onlar hep erkeklerin yüreklerini “yakarlar”. (Holst,1993: 62) Tundas’ın 1932’ de yazdığı “Hariklaki”  adlı rembetiko, kadınına aşık olan ve onu kıskanan bir adamı anlatır:

Dün akşam Hariklaki,
Aldın çalgını eline
Bir ciğeri beş para etmezle
Eğlendin aşağıda, Paşalimanın’nda

Bu sabah Glfada’ya gittin,
Taşbebek, kıyak bir arabada
Bir ördek, bir kaz gibi yüzdün
Dün akşam Atina’ da

Kıskandım işte seni ve ağlıyorum,
Aah Hariklaki, nasıl da incitirsin beni,
Aman, aldattın beni (Holst,1993: 110)

Rembetler Atina’daki, Pire Limanındaki ve Selanik’teki tekkelerde akşam olunca toplanır, nargilelerine haşhaş doldurur, bağlama ve buzukilerini alarak şarkılarını yaratırlardı. Türkçe’de tekke, dervişlerin bir araya geldiği yer anlamına gelmektedir, ancak aynı zamanda Türk argosunda esrar içilen, küçük kahvehane ya da ev anlamına da gelmektedir. Tekke kelimesi Yunan argosuna aynı metaforik anlamını koruyarak girmiştir. Rembetler tekkelerde sessiz, boğuk ve güçsüz bir sesle şarkılarını söylerler, birinin sözü bittiğinde bir diğeri öncekine benzemeyen başka bir sözle devam ederdi. Nakarat olmazdı, melodiler sade ve basitti. Şarkı metinlerinin konuları ise Yunan halk şarkılarına ve İzmirli ve İstanbullu Yunanlılara dayanan aşk şarkılarıydı. (Petroupolos, Aktaran Emery, 2005) Daha sonra hapishane, yeraltı dünyası ve esrar, şarkıların konularını oluşturur. Taksim bitince rembetlerden bir tanesi kalkıp dansetmeye başlar. Bu dans “zeibekiko”dur. 9/8’lik ritmle yavaşça, heyecanlı oynanan bir danstır zeibekiko.

1930’lardan önce tekke kültüründen çok önemli müzisyenler ortaya çıkar. Aralarında en başta gelen dörtlü; besteci, buzuki ve bağlama çalıcıları, Markos Vamvakaris ve Artemis (Anestis Delias, İzmirli santur ustası), Stratos Payioumtzis (vokalist) ve daha çok Batis olarak tanınan Yiorgos Tsoros ( bağlama ustası). Stratos daha sonra performansına Tsitsanis ve Papiannou gibi diğer rembetiko starları ile devam edecektir. 

Markos Vamvakaris rembetikonun klasik dönemine damgasını vurmuş bir isimdir. “Rembetikonun büyükbabası” olarak tanımlanır. (Broughton, Mark, Ellingham, Duane, Dowel, 1999: 129) 1905’te Siros adasında doğmuştur. Babası Yunan gaydası çalıcısıdır, dedesi ise birçok şarkı bestelemiştir. Daha sekiz yaşındayken okuldan ayrılır ve annesiyle bir dokuma atölyesinde çalışmaya başlar. Manav ve kasap çıraklığından sonra gazete satıcısı olarak iş bulur ve böylece oradaki yeraltı dünyasıyla ilk ilişkileri kurmuş olur. Haşhaşla ilk tanışması da bu zaman gerçekleşir. Onbeş yaşına geldiğinde gemiyle Pire’ye doğru yola koyulur. Burada tekkelerle tanışır.  (Holst,1993: 40–43) Markos ilk olarak Ayvalıklı yaşlı Nikos’u buziki çalarken dinledikten sonra artık hayatında iki büyük aşkı vardır: haşhaş içmek ve buziki.  Markos ilk olarak kendisini bir şarkıcı olarak düşünmemiştir fakat Columbia kendisinden onun tarafından kaydedilmiş bir plağı piyasaya sürmek ister. Sonunda Markos ikna olur, şirket sonuçtan memnundur. Bundan sonra neredeyse tüm kayıtlarını kendisi seslendirir. Markos’un metalik, esrarlı- kaba sesi ve buzuki çalış stili artık rembetikoda erkek şarkıcılarda aranan bir tarz olur.  (Broughton, Mark, Ellingham, Duane, Dowel, 1999: 130) Markos gittiği tekkede Stratos, Batis ve Artemis ise tanışır, tekkelerde birlikte çalmaya başlarlar. Batis’in “Gizlice Bindim Sandala” adlı bestesi 1936’da Stratos’un sesinden ilk kez kaydedilir. Şarkı bu dörtlünün Pire’nin dışındaki Draku kuytuluğunda nasıl hep beraber dumanlandıklarına dairdir.( Holst,1993: 47)

Gizlice bindim sandala
Vardım Draku kuytuluğuna,
Üç adam gördüm üçü da kendinden geçmiş,
Bedenleri kuma serilmiş.

Dumanlanabilsin yaşlı Batis’de,
Yılların dervişi,
Sonra da Artemis,
Tüm malı bize bulup getiren.

Bunlar Batis ve Artemis’ti.
Ve tembel Stratos,
Vre Stratos, vre Stratos,
Yap bakalım şöyle bize güzelinden bir nargile.

Gönderen odur haşhaşı,
Dumanların şahıyızdır alayımız çünkü;
Ve en aslından Acem tütünü,
Tüttürür Mangas, uzatmadan sözü.

 Artemis de şarkılar yazmaya başlar. İçlerinde tek müzik eğitimi almış olan elemandır fakat Pire’deki bir genelevde uyuşturucu kullanan Skularikiu adlı bir kadınla tanışması onun sonunu hazırlar. 1934’te “Bir Uyuşturucu Tutkununun Yakarışı” adlı şarkıyı yazar: 
 Duman çekmeye başladığımdan beri,
Dünya sırtını döndü bana, bilmem ki neyleyim.
Önce burnuma çekerdim, sonra iğneyi keşfettim,
Ve erimeye yüz tuttu yavaşça bedenim.
 Bu dünyada yapacak hiçbir şeyim kalmadı
Uyuşturucular yüzünden sokak ortasında öleceğim. 
(Holst, 1993: 114)

Bu şarkıyı yazdıktan dokuz yıl sonra, yirmi dokuz yaşında, sokak ortasında,  kollarıyla buzukisine sarılmış şekilde ölü bulunur.

Rembetikonun uyuşturucu ve yeraltı yaşamı ile ilişkisi onun bir dönem yasaklanmasına neden oldu. 1936 Metaxsas diktatörlüğü sırasında rembetiko söylemek ve çalmak yasaklanır, tekkelere baskınlar yapılır, sanatçılar tutuklanıp hapse atılır. Bağlama su kabağı, kaplumbağa kabuğu, bir parça ağaç gibi malzemelerden kolay yapılıp, küçük olması sayesinde kolay saklanmasından ötürü tercih edilen çalgı olur ve bu dönem hapishane ve yer altı şarkıları yeniden popüler olmaya başlar. (Broughton, Mark, Ellingham, Duane, Dowel, 1999: 130 ) 
Hapiste Sohbetler

Bir akşam, dostlar, düşürdüler bizi tongaya.     
Kuşattılar Maunieris’in orada.                          
İhbar etmiş itoğlu itin biri meyhaneyi
Yetişti oniki aynasız, sardı bizi.            
Attılar köteği oniki sopayla, bizse tam duman
Çekti içimizden üçü falçatayı, ,kaybettik ama kavgayı,
Yedik dayağı, lanet olsun, okuyordu az kalsın canımıza,
Sonunda kesildi dört yılcık ceza, verildi hepimize. (Holst, 1993: 104)

1948’den sonra rembetiko yeniden itibar kazanmaya başlar. Yeni besteciler ortaya çıkar. Vassilis Tsitsanis ve Manos Hadzidakis bunlardan en önemlileridir. İkinci Dünya Savaşından sonra rembetiko yeniden keşfedilir. İlk olarak şarkı sözleri değişir, uyuşturucu ve yeraltı dünyasını anlatan sözler yerini aşk şarkılarına bırakır. Sotira Bellou, Marika Ninou ve Ionna Yiorgakopulou dönemin ünlü kadın rembetiko şarkıcılarıdır.  (Broughton, Mark, Ellingham, Duane, Dowel, 1999: 131)

Tsitsanis, rembetikonun 2. Dünya Savaşı öncesi en büyük figürüdür. Thesaly’de doğmuştur. Bir gümüş ustasının oğludur. Markos Vamvakaris’e göre çok farklı bir kişiliğe sahipti. Tsitsanis rembetikonun soundunu daha yumuşak ve tatlı yapar, sözlerde ise meydan okumaktan çok yalvaran sözler kullanır. Şarkılarında uyuşturucu ve hapishane yerine duygusal ve sosyal içerikli temaları işler. Kariyerine Atina’da başlar. Markos, Papaiannu ve Stratos, Savaştan önceki dönemlerde olduğu gibi eski tür rembetiko yapmaya devam ederler fakat moda değişmiştir. Bunun üzerine Stratos ve Papaiannu yeni koşullara ayak uydurur. Stratos, Tsitsanis ile birlikte kayıtlar yapmaya başlar, Papaiannu ise kendi tarzını yaratarak kendine bir izlerkitle oluşturur. Tsitsanis’in ilk besteleri Markos’un tarzındadır fakat Savaştan sonra kendi tarzını oluşturur ve Pire usulünde yaptığı kayıtlarda kadın şarkıcıları kullanır. Bunlardan en önemlileri Sotiria Bellou ve Marika Ninou’dur. 1943’de yazdığı “Bulutlarla Kaplı Pazar” şarkısı 1948 yılına kadar kaydedilmemesine rağmen, Yunanistan’ın en bilinen şarkısı olur. Şarkının kaydına Tsausakis ve Bellu eşlik eder.

Bulutlarla kaplı Pazar, yüreğime benzersin sen 
Hep bulutlu, ya Hzreti İsa, ya Hzreti Meryem!
Sen, o neşemi kaybettiğim gün gibisin,
Bulutlarla kaplı Pazar, yüreğimi kanatırsın.
Seni böyle yağmurlu gördüğümde, bulmam rahat bir an bile,
Karartırken sen yaşamımı, derinden gelir iç çekişlerim benim. (Holst,1993: 152)

Tsitsanis tüm sınıfsal ve kentsel boyutları aşarak rembetikoyu popüler müziğin geniş alanına doğru taşıdı. ( Holst,1993: 74)  1984’te öldüğünde Atina’ da yapılan  cenazesine yaklaşık iki yüz elli bin insan katılır.                                                                                    

Yunanlar gerek politik mülteci gerekse ekonomik göçmen olarak, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünyanın birçok yerine dağılmışlardır. 1893- 1923 yılları arasında USA, 500.000 Yunan işçi gücünün ilgisini çeker. O dönem Yunanistan’ın total nüfusu 2.500.000’du. (Emery, 2005) Anadolu’dan göç eden Rumlar, yirminci yüzyılın başlarından itibaren USA ‘da kayıtlar yapmaya başlarlar. Marika Papagika, 1918’de İzmir usulü ve Yunan halk şarkılarını New York’ da kaydeder ve kariyerine her iki stilde kayıtlar yaparak devam eder. Marika Ninu (Nikolaidu) önce Tsitsanis’le “Tombul Jimy” nin yerinde çalışmış, Tsitsanis’le birlikte 1953’e kadar plak kayıtları yapmış ve sonra Amerika’ ya gitmiştir. 1925–1929 yılları arasında yapılan kayıtların yüzde yirmibeşi İzmir usulü rembetikoladır. Pire usulü rembetikolar da Markos Vamvakaris ve grubu tarafından Amerika’ya ulaşır. 1940’larda kadın şarkıcılar tarafından söylenen rembetiko kayıtları sayısı artar. Yunan müzisyen Tetos Demetriades 1920 ve 1930’larda Yunanca sözlerle Amerikan şarkıları kaydeder. Etkilenme kaçınılmaz olur. Rembetikolar majör ve minör tonlarda yazılmaya başlanır ve solo vokale bir de ikinci ses eklenir. Çalgılara ise piyano ve gitar eşlik eder.

Rembetiko artık herkese açık ve saygın bir müzik türü olur. Rembetiko şarkıları içeren plaklar şaşırtıcı boyutlara ulaşır. Buzuki çalınan klüpler, popüler ve lüks yerler haline gelir.

1947’ de Yunan Komünist Partisi’nin resmi gazetesi rembetiko şarkılarının doğası üzerine bir tartışma başlatır. Rembetiko şarkıları ahlaksız olmakla suçlanır. Fakat işçi sınıfı ve daha sonra burjuvazi rembetikoyu “ödünç almakta ve kullanmakta” hiçbir tereddüt göstermez.

1950’li yıllardan sonra rembetiko düşüşe geçer. Bu dönemlerde “arhondorembetes” denilen, rembetiko yaparak zenginleşen müzisyenler ortaya çıkar. Hiotis bu sanatçılardan biridir. Hiotis buzukiye dördüncü bir tel ekler. Buzukinin elektro haline gelmesi düşüşü hızlandırır. Holst elektrikli buzukiler için şu yorumu yapar: “O zamana kadar seçkin incelikte, süssüz püssüz, yumuşak tellere sahip ve tırnakla çalınabilen bir çalgıyken, şimdi artık tam aranan pop türünde, özelliksiz, bayağı bir şey olmuştur.” (1993: 75)

Bugüne baktığımızda, rembetler artık yaşamıyorlar. Rembetiko, Yunanistan “laika” sı içine gömülmüş durumda. Laika, Yunanistan’da 1950 ve 60’larda popüler olmuş, rembetikonun mirasını almış ve Batı etkileşimli bir müzik türüdür. Stelios Kazantzidhis, 1960’ların en önemli laiko müzisyenlerinden bir tanesidir. Yiorgos Dalaras, Yiannis Parios, ve Haris Alexiou sayılabilecek diğer isimlerdir.

DANSLAR
En çok bilinen rembetiko dansları tsifteteli (çiftetelli), Hasapiko (kasap havası) ve zeibekiko (zeybek) dur.

Tsifteteli (çiftetelli), iki telli keman çalınmasından dolayı bu adı alır. 1923’te İzmirli göçmenlerin Yunan topraklarına getirdikleri canlı ritmli bir danstır. Genellikle kadınlar tarafından oynanan kıvrak figürleri olan bir danstır. 4/4’lük ölçüsü vardır. Trk göbek dansıyla ortak özellikleri vardır ve café-amanlarda bir kadın şarkı söylerken diğerinin parmak zili çalarak ona dansıyla eşlik etmesi şeklinde gerçekleşir.

Hasapiko (kasap havası), kökleri Osmanlı döneminde İstanbul’daki kasaplara ve Arnavut Rumlarının soyuna dayanır. Kasap havası 2/4’lüktür. Adımlar dört ileri, bir geri olarak atılır. İki ya da daha fazla kişi birbirlerinin omuzlarına ellerini koyarak dans eder. Kadınların da hassapiko dansı etmesine izin verilir. Dans çok yavaş bir ritmle başlar ve hızlanarak sona erer.

Zeibekiko (zeybek) dansının kökenleri konusunda  tam bir bilgi yoktur. Zeibekiko kent dansıdır. 9/8 ‘lik  ölçüyle yapılan dansta adımlar yerine figürler vardır.  Zeibekiko, yalnızca erkekler tarafından yapılan solo bir danstır. Her rembetin kendine has, kendisini ifade eden figürleri vardır. Tekkelerde rembetiko dinlerken, rembetlerin  kalkıp solo olarak oynadıkları bir dans biçimidir. (Emery,2005)

ÇALGILAR

Rembetikolar ilk söylendiğinde, kentlerde ona eşlik edebilecek çok sayıda çalgı türü bulunmaktaydı. Bunlar ud, santuri, keman, kanun, buzuki ve bağlamadır. Eski ve özellikle café-aman tarzındaki kayıtlarda tüm bu çalgılar çeşitli biçimlerde bir araya getirilerek, kullanılmışlardır fakat buzuki ve bağlama çok geçmeden rembetikonun gerçek çalgıları olarak yerlerini alırlar. Bağlama, özellikle bir hapishane çalgısı olduğundan seviliyor ve tekkelere götürülebildiğinden rağbet görüyordu; çünkü buzukiden daha küçüktü ve kolay  saklanıp, kolaylıkla da imal edebiliyordu. Buna karşılık buzuki daha kolay çalınabilen, ses alanı daha geniş ve tını açısından erkek seline daha yakın bir çalgıydı. (Holst,1993: 86)

Buzuki telli ve uzun boyunlu bir çalgıdır. Türk sazı ve buzuki aynı aileye aittir. Türkçe “bozuk saz” dan dan türemiştir. Ana ezgi buzuki ile çalınır bağlama eşlik çalgısı  olarak kullanılırdı. Bağlama küçük buzukidir. 40–60 cm. boylarındadır. Akordu  buzukiden bir oktav yukarıdan yapılır. Buzuki ile çalınan rembetiko, 1935’lerden  sonra café-aman tarzı müziğin izlerkitlesini büyük oranda etkiledi. Buzuki,  Yunanlılar için, kent müziklerinin yeni melez tarzının sembol çalgısı haline gelmiştir.

İzmir tavrında kullanılan kanun, eğik kenarı uzun bir yamuk şeklindedir. Bu şekilde yapılmasının amacı, tellerinin boyunan ayarlanmasındandır. Akort yapmaya yarayan burguların konduğu sol tarafa daha sonra mandallar eklenmiştir. Bir çift mızrapla çalınır. Santuri de yamuk görünümüyle kanuna benzer. İki paralel yanı boyunca bağlanmış metalik teller, tokmaklar yardımıyla çalınır.

Büyük armut biçimli bir gövde ve kısa ve geniş bir boynu olan “ud” genellikle İzmir ve İstanbul Rumları tarafından çalınırdı.      

Ritm tutmak amacıyla kaşık, def, tef, dümbelek ve parmak zilleri gibi çalgılar kullanılırdı. Daha sonraları piyano ve gitar ve akordeon rembetikoya dâhil olur.

REBETİKONUN MÜZİKAL YAPISI

Rembetikonun müzik kökenleriyle ilgili olarak, ezgilerinin Yunan halk müziğinde, Bizans kilise müziğinde ve Türk halk ve Türk klasik müziğinde rastlanan makamlara uygunluk gösterdiği (Holst, 1993: 81) söylenebilir. Ritmler de benzer biçimde iç içe geçmiştir. Rembetikonun yaygın ritmi olan 9/8’lik zeibekiko, Yunan ve Türk müziğinde ve daha önceleri Rumların yaşadığı  yöreler dışında diğer bölgelerde yaygın değildir. Café- amanlarda Türk öğeleri belirgindir. Rembetikonun popülerleşip Pire ve Atina yörelerinde yoğunlaşması, bu müzik türünü Batı- Avrupa etkisine daha açık bir hale getirdi. Rembetikolar tonal olmaktan çok makamsal olsalar da Batı armonilerine ve büyük orkestralara eğilim artınca, rembetiko müzisyenleri melodilerinde temel akorları kullanmaya başladırlar. (Holst,1993: 56)

Rembetikonun şarkılarının dayandığı temel, Batılı anlamdaki diziler değil makamlardı. Eski rembetiko müzisyenleri makam kelimesini kullanırlarken daha sonra kelime “yollar” anlamına gelen “thromi” olarak değişir. Taksim sözcüğü Yunanca’ya “taximi” (Çoğulu, taximia) olarak dönüşür. Taksim, rembetiko şarkılarının doğaçlama giriş bölümünü nitelendirmede kullanılır ve şarkılara yol gösteren önemli girişleri oluşturur. En sık kullanılan makamlar rast, hüzzam, hicaz ve hicazkâr, uşşaktır.


Nilhan Ertem* Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü


Kaynakça

Aksoy, Bülent (2005) “Music That Fell Into Oblivion” 1 October 2005 İstanbul Musical Seminars,      , www.geocities.com

Broughton, Simon; Ellingham, Mark; Trillo, Richard with Duane, Orla; Dowel, Vanessa (1999) “World Music Volume 1: Africa, Europe and the Middle East” Londra, The Rough Guides 

Holst, Gail ( 1993) “ Rembetika” (çev. V. Çelik Akpınar) İstanbul, Pan Yayıncılık  (2005) “World Music and the Orientalising of the Rebetika” 1 October 2005 İstanbul Musical Seminars,    www.geocities.com

Emery, Ed  (2005.a) “The Problem of the Etymology of ‘Rebetis’ and ‘Rebetika’”, 1 October 2005 İstanbul Musical Seminars , www.geocities.com    (2005 b) “Rebetika- A Brief History” 1 October 2005 İstanbul Musical Seminars,      www.geocities.com

Petropoulos, Elias (2000) , orijinal eser: Rebetologia, İngilizce özet çevirisi: Ed Emery, Songs of the Greek Underworld: The Rebetika Tradition, (Londra: Saqi Boks, 2000), Türkçe’ye çeviren: C. Metin Kodalak

Politis, Nicos (2005) “The Zeibekiko Dance: A Unique Example of Greek Folk Dance of the 20th Centrury, Originating From Turkish Zeybek Dance Patterns”   1 October 2005 İstanbul Musical Seminars, www.geocities.com

Taranç, Berrak (2007) “İki Kıyının Müziği” Ankara, Ürün Yayınları
http://wiki.phantis.com/index.php/Rebetiko