Mehmet Erdem'in albümü 'Herkes Aynı Hayatta'yı  keşfetmek biraz zaman aldı. Ama Cohen'le, Cash karışımı bu sese daha  fazla kayıtsız kalmak da mümkün olmazdı. Zaten onu Kardeş Türküler'den  hatırlamanız da olası. 
Cumhuriyet Dergi - Mehmet Erdem  sesiyle farklı dünyaların kapısını aralıyor. Acıyla karışık bir huzur  var tonunda. Ne söylese, ne çalsa onda kendinizi bulma ihtimaliniz  yüksek. Erdem aynı zamanda çok sevilen dizi “Leyla ile Mecnun”un  da müzikleri yapıyor. Belki de o bir çeşit hikâye anlatıcısı. Kendi  deyişiyle deli gibi yaşadığı çocukluğundan miras kalan köy  düğünlerindeki sazların tınısında büyüyor. Onun için Berlin  Filormoni'yle söylemesiyle Diyarbakır'da kamyon kasasında çalması  arasında hiç fark yok.
- Müziğe mandolinle başlamışsınız. Zaten ya flüt ya da mandolin kurbanıyız hepimiz. Nedir sizin hikâyeniz?
Annem  öğretmen okulu mezunuydu ve elbette mandolin evimizin demirbaşıydı.  Dört yaşındaki bir çocuk bağlama çalamaz, büyük kalır, elleri yetişmez.  Sanırım ergonomik olarak en iyi enstrüman mandolin. Ben de öyle  başladım, bağlamayı elime sekiz yaşında aldım. Flüt ise benim de  kâbusumdu!
- Yalnızca çalar mıydınız, söylemek de var mıydı o yaşlarda?
Arapkirli, Malatyalıyız. Çok türkü vardır kulağımda. Babamda da klarnetçilik vardır zaten. Fark etmeden yoğrulmuşuz türkülerle.
- Malatya'da mı büyüdünüz?
İzmir,  Manisa arasında geçti çocukluğum ama yılda üç ay Arapkir'deydim. Bağ,  bahçe, sokak... Ağaca tırmandım, düştüm, caddeleri süpürdüm oynarken.  Çok yaramazdım. Deli gibi yaşadım çocukluğumu, sokağın kiriyle büyüdüm.  Köylerde cümbüşle tanıştım, düğünlerde. Renkli ampuller asılmış  bahçeler, rakı içen adamlar, kebap ve tabii gırnata tınıları.  Büyülenirdim her seferinde.
- Üniversite yıllarıyla Kardeş  Türküler maceranız da başladı. Kardeş Türküler'in hep müzikal hem  politik olarak önemli bir yeri var bu ülkede. Nasıl hatırlıyorsunuz o  günleri?
Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanınca Kardeş  Türküler'le tanıştım ilk, sonra beraber çalışmaya başladık. “Her dil  özeldir, insanlar kardeştir”. Bunun altına imza atmayan insan olabilir  mi? Biz de her dilde şarkılar söyledik. Elbette eskiden daha zordu, daha  stresliydi. Sonra her yerde büyük konserler verdik. Her düşünceden adam  konserimize geldi. Berlin Filormoni'de de çaldık Diyarbakır'da kamyon  kasasında da...
- Boğaziçi'nde Makine Mühendisliği'ni  kazan, git sonra Kardeş Türküler'e! Okul bitmesin, müzisyen ol, hem de  muhalif olanından vesaire... Aileniz fırçalamadı mı sizi?
Beş  yaşından beri enstrüman çalıyordum. Üniversiteyi yedi buçuk yılda  bitirdim, dokuz yılda Kardeş Türküler'de çaldım. Tabii itiraz ettiler,  “işini yap” diyenler oldu. Onlar da haklı müzisyenlik zordur, emek  ister. Hele bizimkisi daha zordu, hakarete uğradık, korktuğumuz da oldu,  paramız olmadı hiç ama davamız vardı. O yüzden de şimdi buradayız.
Gemi de kaptan da benim
- Bugüne gelebileceğinizi düşünmüş müydünüz?
Başlangıçla  şimdi arasındaki mesafeyi elbette tasarlamamıştım. Şimdi gemi de kaptan  da benim. O yüzden daha ağır bir sorumluluğu var yaptığım işin.
- Sesiniz Leonard Cohen'e benzetiliyor. Ruhu olan bir tonunuz var ama ben biraz da Johnny Cash duyuyorum.
Şehirli  ozan kavramları hep hoşuma gidiyor. Cohen'le aynı cümlede geçmek çok  ağır, çok fazla benim için. Ama Cash de hoşuma gitti. Bana sorarsan her  gecenin sonunda Erkan Oğur'un “Misafir”ini dinlerken bulurum kendimi.
- Sezek Aksu'nun “Hâkim Bey”ini yorumladınız. Mayanız da iyi tuttu.
Düzenleme  bu işin kalbi. Çok iyi bir şarkıyı piç edebilirsin, sıradan bir şarkıyı  yukarı çekebilirsin ama halk ezgileridir gerçek olan. Çünkü onların  hikâyeleri vardır. Neden dersen kimse kıçından halk ezgisi uyduramaz.  Ben de nereye gidersem sahiplenirim. Bir eve gidersem ev sahibi olurum,  kapıyı açarım, buzdolabından servisi ben yaparım. Müzikte de böyleyim,  bir şarkıyı söylüyorsam gözümden sakınırım, çocuğum gibi bakarım ona.
- Yaş 34?
Yaş İstanbul!
- Peki ya aşkla aran nasıl?
İçime  üzülürüm. Âşık olunca sevdiğini kontrol etmek istersin, düzeltmeyi  denersin, istediğin gibi olsun diye yorulursun. İşte iki kişinin  birbirini düzeltmeye çalıştığı şeye ilişki diyoruz, bu da zor bir  meslek! “Zaman her şeyi çözer şu beklemek olmasa” diyorum  bir şarkıda. Her şey değişiyor, tecrübe de parayla satın alınmıyor  işte. O yüzden de üzüntülerimizin birikintisi, tortusuyuz. Bazen de  yediğimiz kazıkların toplamıyız. Ben sessiz bağıranlardanım, kimse  kimseyi dinlemiyor zaten artık. Usul usul konuşmalı, sakin sakin...  Kendi derdini bağırırken dinlememek çözümsüzlüktür. Memlekette buna  politika diyorlar.
Mehmet Erdem'in ilk solo albümü “Herkes Aynı Hayatta”.    Biz ise onu Kardeş Türküler'le tanımıştık. Sesiyle farklı dünyalara   götüren, farklı rüyalar gördüren bir müzisyen Erdem. Her şeyden biraz   var onda. Deli gibi yaşadığı çocukluğunu, kiriyle büyüdüğü sokakları,   köy düğünlerindeki cümbüşü, gırnatası, sazı, sözü ve renkli ampullerin   asıldığı bahçelerdeki muhabbetleri ve sisteme tepkisini de müziğinde   duymak mümkün.