Friday, December 28, 2012
Tuesday, December 25, 2012
Egemen ÜÇÜNCÜ - SÜRGÜN BAŞLAR
Sürgün Başlar
Biliyorsun kaçar/kanar için bir gün
Sürgün başlar
Yanıyorsun aşk gibi için için
Yangın başlar
Ama sormadan gitme sorular dolu
Sen dönmeden de döner samanyolu
Sessizce akar zaman
Yalnızlık gövden olur
Durmadan yoklar seni
Her soluğun deprem olur
Nerede susar kalır insan
Nerede ölür sözleriyle
Ne vakit kanar kalbin senin
,ne vakit büyür sevgiyle
Sessizce akar zaman
Serkan Tuğ
Sunday, December 23, 2012
Saturday, December 22, 2012
Monday, December 17, 2012
Sunday, December 16, 2012
Friday, December 14, 2012
Thursday, December 13, 2012
Diva Della Casa, hayatını kaybetti
Dünyanın en iyi sopranolarından biri kabul edilen Lisa Della Casa, 93 yaşında hayata veda etti.
Cenevre- Dünyanın en iyi sopranolarından biri kabul edilen Lisa Della Casa'nın 400'den fazla gösteri sergilediği Viyana Devlet Operası, ünlü sopranonun İsviçre'nin kuzeyindeki Muensterlingen kentinde öldüğünü açıkladı.
1919 yılında İsviçre'nin başkenti Bern yakınlarındaki Burgdorf'ta dünyaya gelen Della Casa, 15 yaşında Zürih Konservatuvarı'nda opera eğitimine başlamıştı. İlk başrolünü 1940'ta Puccuni'nin Madama Butterfly'ında oynayan Della Casa, 1949'da Viyana Devlet Operası'na katılmıştı. Della Casa, kuşağının en önemli sopranolarından biri olarak dünya çapında ün kazanmıştı.
Tuesday, December 11, 2012
Sunday, December 9, 2012
Wednesday, December 5, 2012
Thursday, November 29, 2012
'Endüstriyel tekinsizlik benim müziğim'
Hayko Cepkin'in yeni
albümünün ismi 'Aşkın Izdırabını...' Yine trafiği yoğun, metaforu bol
bir albümle karşımızda. Cepkin'e göre albümün hissiyatı erotik hatta çok
seksi.
Cumhuriyet Pazar- Hayko Cepkin, klavye krallığından mikrofona geçip sahneye çıkmaya karar verdiğinde ilk “Sakin Olmam Lazım” albümünü yayımlamıştı. Ağır ağır ama emin adımlarla yükseldi. Sonra da “şiddet içerikli hafif Batı müziği” dediği “Tanışma Bitti” ve ardından da ölüm temalı “Sandık” geldi. Şimdi ise yine sert bir virajı döndüğü albümü “Aşkın Izdırabını...” raflarda.
- Biraz zamanda geriye gidelim. Klavyeden mikrofona ve sahneye geçişinin kırılma noktalarıyla başlayalım.
- Türkiye’de klavye kültürü yokken tam 12 yıl bu işi yapmıştım. Sonra aranjör ve düzenleyici yeteneğim keşfedildi. Henüz 22 yaşımda Müslüm Gürses ve Murathan Mungan’ın albümleri emanet ediliyordu bana. Müziğe dersen ona da babamın aldığı “Casio CT-647” ile başlamıştım. Dediğim gibi, o zamanlarda klavye altyapısı yok denecek kadar azdı. “Synt” klavyeler kullanılmıyordu. Ben de bu klavyelerden temin etmeye, üstüne kendi düzenlemelerimi yapmaya başladım. Artık klavyeyi bir gitar gibi müziğe dahil edebiliyordum. Bir dönem sonra da piştiğimi düşündüm. İlk sahneye çıktığımda ismimi kullanmıyordum bile! Tuhaf tuhaf işler yapıyordum. Sonra Hakan Kurşun’la yaptığım 10 dakikalık toplantı bana şimdinin kapılarını açtı.
- Yeni albüm “Aşkın Izdırabını” dinlemeden anlatmak zor. Sınırlarda vokaller, bol metaforlu anlatımlar ve karanlık melodiler. Derdin neydi?
- Karanlık, aydınlıktır benim için ve ben neyi dinlemeyi seviyorsam onu yapıyorum her zaman. Müziklerimde de trafiği belli olmayan, girişi çıkışı karışık armoniler beni tatmin ediyor. Zaten kaosu, çarpışmayı ve kutuplarda olmayı seviyorum. Endüstriyel tekinsizlik benim müziğim. Zaten ben hep albümlerimin ruh halini taşıyorum. Mesela “Sandık”ta ruh halim dipteydi, albümün ölüm teması üstüme sinmişti. “Aşkın Izdrabını” ise kinaye dolu bir hiciv albümü. Erotik, hatta çok seksi. Metaforları akıl karıştıran cinsten. İşin özü majör bir albüm değil, karanlık ama anlatımı pis pis sırıtıyor. Zaten büyük oranda aşk şarkıları ile alay ediyorum.
- Şarkıların isimlerinden bazıları şöyle; “Paranoya”, “Geç Kaldım”, “Platonik”, “Kabulleniş”, “İçgüdü”, “Tek Gecelik”, “Tükenmiş”, “Takıntı”, “Kıskançlık” ve “Boynuz”. Aşkın hallerini farklı bir şekilde mi anlatmayı denedin?
- Bunların hepsi hastalık isimleri! Aslında aşk bir hastalık, bunlar da evreleri belki. Bulaşması, nekahat dönemi, büyümesi, yayılması, zehirlemesi... Albümü yaparken, şarkı sözlerini yazdıktan sonra psikiyatristlere danıştım doğru tanımlamalar yapmış mıyım diye. İyi dönüşler aldım.
- Albüm kapağında kendini boğuyorsun ve dilin dışarıda...
- Yasal bir intihar bu. Bir de ne çekersek dilden çekiyoruz, dil yarasından... Her kötülük önce ağızdan çıkıyor, dökülüyor dilimizden.
- “Sandık” albümünden bu yana iki buçuk yıl geçti. Bu dönemde konserler verdin, televizyon programı yaptın, her fırsatta uçağa binip parüşütle atladın. Peki, “Aşkın Izdırabını” ne ara tamamladın?
- Müzik sürekli kafamda dönüyor, sesler duyuyorum. Bir şekilde çalıyor ve söylüyorum. Onu tek bir yerde susturabiliyorum; uçaktan atladığım ve inişe geçtiğim zaman! Extreme sporlar benim için büyük bir kaçış, zaten artık lisanslı bir profesyonelim. Türk Hava Kurumu'na bağlıyım. Atlama anında ve havadayken, uçmak ve heyecanlanmak dışında hiçbir şey düşünme şansın yok. Yanında yalnızca rüzgârın uğultusu var, onun müziği de ayrı bir zevk.
- Sahneye paraşütle inmeni bekliyorum. Sanırım senin de kafanda var bu?
- Elbette, sürekli aklımda. Tabii bu yalnızca benimle ilgili bir durum değil, bir sürü izin ve kalabalık bir ekibin desteği gerekli. Nokta hedefe inebilmek zor ama ben grupta Türkiye hedef şampiyonuydum. Yani her şeyim tamam! Ben sahnede ve havada özgürüm...
- Geçen sezon “Extreme-G” ile sıra dışı spor üzerine bir televizyon programı yapıyordun. Yeni bir proje var mı?
- Program tuttu, çünkü ben sunucu değil eylemciydim. O sporları gerçekten yapıyorduk, bir ünlüyü alıp dağ tepe geziyorduk, azgın nehirle boğuşuyorduk. Onun devamını getireceğiz. Hem benim daha yapacağım tam 44 tane “saçma, tuhaf ve sıra dışı” spor var!
- Efsane Kurtalan Ekspres ile “Yeni Bir Gün”ü söyleyip, onlarla sahne aldın. Çok iyi oldu bu buluşma. Önümüzdeki günlerde bu tarz bir şey var mı?
- Kurtalan Ekspres ile çocukluğum geçti, hayalimdi onlar. Yıllarca rodiliklerini yaptım, sahnelerini taşıdım, hatta saçlarımı uzattım... Benim için anlamları büyük. Hele Ahmet Güvenç beni ne zaman arasa içim titrer heyecandan. Bence sırada Moğollar var. Cahit Abi’yle konuştum ve onlarla her şeyi yapmaya hazırım.
Saturday, November 24, 2012
Friday, November 23, 2012
Wednesday, November 21, 2012
Tuesday, November 20, 2012
Sunday, November 18, 2012
Kelushka - Mitsoura (Monika Juhasz Miczura)
Monika Juhasz Miczura, Macar Romanların da "Mitsu" ve "Mitsou" olarak
bilinen (ya da "Gypsy") şarkıcısı. O, çok beğenilen halk topluluğu "Ando
Drom"un eski bir üyesi ve elektronik / dünya müzik grubu Mitsoura'nın
kurucu üyesidir. Sesi çok eşsiz olarak kabul edilir. O, film müziklerine
de katkıda bulunmuştur; (1997 yılında) Tony Gatlif filmi "Gadjo
dilo"da seslendirdi. Ayrıca filmlerin Kísértések (2002), Swing (2002),
Vengo (2000) (Oyuncu) ve Je suis Né d'une cigogne (1999).Ando Drom eski
üyeleri ile birlikte topluluk kurdu. Mitsoura Mitsoura (2003) ve Dura
Dura Dura (2008) adlı şimdiye kadar iki albüm çıkardı. Ayrıca, kendisi
gibi diğer dünyaca ünlü grupların albümlerinde konuk sanatçı olmuştur.
Fanfare Ciocarlia 's Krallar ve Kraliçeler (2007), Bratsch 's Rien Dans
Les Poches (2000) ve Besh O Drom keresinde Catch 's Devil (2006), Gyi!
(2005) ve Make Me olamaz! - Nekemtenemmutogatol (2003). O da ""Global
Vocal Meeting"" projesinin bir üyesidir.
Saturday, November 17, 2012
Kurtalan Ekspres'ten bir kayıp daha...
Anadolu
pop müziğin öncü gruplarından Kurtalan Ekspres’in üyesi
Ohannes Kemer yaşamını yitirdi. ‘Sinemamuzik.com’un haberine göre Kemer,
bir süredir akciğer kanseri tanısıyla tedavi görüyordu. 1950 yılında
İstanbul
’da dünyaya gelen Ohannes Kemeryan, müziğe küçük yaşta
ağabeyinin hediye ettiği gitarla başlamış ve arkadaşlarıyla grup
kurmuştu. Hiç gitar dersi almadan kendi kendini yetiştirirken, bağlamayı
amcalarından öğrendi. 1972’de Kurtalan Ekspres’e katıldı, yaylı tambur,
bağlama, gitar çalmanın yanında düzenlemelerin büyük bölümünü de
üstlenerek gruba önemli katkı yaptı. Barış Manço’nun simge parçalarından
‘Acıh da Bağa Vir’, Ohannes Kemer ile Celal Güven’in ortak bestesiydi.
Kerem, uzun süre
İngiltere
’de yaşamıştı.
Wednesday, November 14, 2012
Tuesday, November 13, 2012
Monday, November 12, 2012
Sunday, November 11, 2012
Requiem for Fanny (Felix Mendelssohn) COMPLETE
Jacob Ludwig Felix
Mendelssohn-Bartholdy (1809 - 1847)
Bach'ı yeniden
hayata döndüren kişi olarak tanınır. Gelmiş geçmiş en yetenekli bestecilerden
birisi kabul
edilen Mendelssohn, Mozart'ın 19. yüzyıldaki eşdeğeri olarak
değerlendirilmiştir.
Aristokrat bir
ailenin dört çocuğundan üçüncüsü olarak Hamburg'da doğdu. Babası Abraham
Mendelssohn zengin bir bankacı, büyükbabası Moses Mendelssohn Yahudi bir din
adamı ve filozoftu. Her ne kadar büyükbaba din adamı olsa ve Alman
Yahudilerinin gettoların dışında saygı görmek için din değiştirip Hristiyan
olmalarına karşı çıksa da Mendelssohn'un ailesi 1816'da Hamburg'dan Berlin'e
taşındıkları sırada Musevilikten Protestanlığa geçmiş ve Bartholdy soyadını
almıştır. Ancak Felix, bu değişime direnmiş ve Mendelssohn soyadını kullanmaya
devam etmiştir. Protestanlığı kabul
etmiş ancak Yahudi geçmişinden de gurur duyan birisi olması, kilise müziği
alanında yaptığı çalışmalarda kendisini sıkıntılı tartışmaların içinde
bulmasına yol açmıştır.
İlk piyano
derslerini annesinden ve ablası Fanny'den aldı. Berlin'e taşındıktan sonra
Ludwig Berger ile piyano, Carl Zelter ile teori ve kompozisyon çalıştı. Babası,
çocuklarını okula göndermeyip evde kendi geliştirdiği sistemle eğitiyor ve özel
dersler aldırıyordu. Bu sebeple Felix, içine kapalı ve çekingen bir kişi olarak
yetişti. Bu arada Mozart ve Bach'ın eserlerini çalışmak için ablası Fanny ile
beraber Paris'e bir yolculuk yaptı. Bu bestecilerden, özellikle de Bach'tan,
esinlenerek besteler yaptı.
1820'de ilk
eserini besteleyen Felix 12 yaşında iken Carl Zelter onu Alman şair Goethe ile
tanışmak üzere Goethe'nin evine götürdü. Felix, 72 yaşındaki şairin evinde iki
hafta kaldı. Goethe'nin evinde Carl Maria von Weber ile tanıştı ve ona piyano
dörtlüsünü seslendirdi. Felix'in yeteneğinden çok etkilenen Goethe, kendisine o
anda yazdığı bir şiiri veda armağanı olarak sundu.
Goethe'nin
şiirlerinin yanı sıra Shakespeare'in eserlerinden de ilham alan Felix,
aristokrat ailelerin salonlarında çalınmak üzere besteler yapmaya devam etti.
Henüz 13 yaşındayken do minör Senfoni'sini yaratmıştı. 16 yaşında, türünün ilk
örneklerinden birisi olan Yaylı Çalgılar için Mi diyez Majör Sekizlisini (Op.
20) besteledi. 17 yaşındayken dahi çocuk olarak ünü yayıldı ve Bir Yaz Gecesi
Rüyası (Op.21) uvertürü seslendirildi. William Shakespeare'in bir komedisi için
bestelenen bu eser, klasik müziğin romantik döneminin en güzel eserlerinden
sayılır.
1826-1829 yılları
arasında ailesinin isteği üzerine Berlin Üniversitesi'nde öğrenim gören
Mendelssohn, daha sonra meslek olarak müziği seçmeye karar vermiştir.
Üniversite yıllarında besteciliğinin yanı sıra iyi bir bilardo ve satranç
oyuncusu, iyi bir dansçı ve binici olarak tanınıp sevilmişti.
1840 yılında Orta
Avrupa'nın en tanınmış bestecisi haline gelen Mendelssohn, 1841'de Leipzig'de
bir konservatuvar kurdu. Bu konservatuvar, 1846'da Avrupa'nın en üstün müzik
okulu haline geldi.
1847'de ablası
Fanny'nin ölüm haberi üzerine yaşama isteğini yitiren sanatçı, fa minör 6.
Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Fanny için Requiem'i besteledi. Aynı yıl bir beyin
sarsıntısı geçirerek kısmi felç olan Mendelssohn, 4 Kasım 1847'de hayatını
kaybetti ve ablası Fanny'nin yanına gömüldü.
Saturday, November 10, 2012
Friday, November 9, 2012
Thursday, November 8, 2012
Wednesday, November 7, 2012
Sunday, October 28, 2012
Friday, October 26, 2012
Thursday, October 25, 2012
Wednesday, October 24, 2012
Tuesday, October 23, 2012
MÜZİK TINLAYAN BİR FELSEFEDİR
Gerçeklerin
tümünü, madde ve yaşamla ilgili çeşitli belirtilerini; neden, ilke ve amaçlar
bakımlarından incelemeyi hedefleyen fikir çalışmalarına felsefe denilmektedir.
Organize ettiği bilim dallarından derlediği veri ve sonuçları yorumlayan
düşünce sistemi olarak da ifade edilebilir.
Düşünen bir
varlık olan insan; tarihin ilk çağlarında belki düşünmeden, bilgi kurmadan,
doğanın güzelliklerine hayran kalmış ya da ondan korkarak heyecanlarıyla baş
başa yaşamıştır. Bu endişeli durum ona bilim yapmadan önce evrenin nedenini
arayarak felsefesini yapma davranışını geliştirmiştir. Zaman içinde yaşadığı
ortamı kültürlendiren de, yaşadığı ortamdan kültürlenen de yine insan olmuştur.
İnsanın
kişiliğini, yaratıcılığını iyi anlayabilmek ona uygulanacak müzikal yetenek
testleriyle ölçülebilir. Ön koşul özelliklerine sahip olup olmadığı böyle bir
değerlendirmeyle mümkün olur. Avusturyalı besteci W. A. MOZART’ın (1756-1791)
yüceliği, naif yapısı, kalıtımla, fizyoloji, psikoloji ile müzisyen bir aile ve
toplum soyolojisi ile açıklanabilir. Bu olağan üstü yetenekli, dahi sanatçı 35
yıllık ömrüne 600’den fazla birbirinden ünlü eser sığdırmıştır.
Müzik,
insanların sözcüklerle anlatamadıkları duygu, düşünce ve heyecanlarını seslerle
anlatma sanatı olarak tanımlanır. Ünlü Alman besteci Ludwig Van BEETHOVEN’ın
(1770-1827) deyimiyle “Müzik tınlayan bir felsefedir”. Müziğin
seslendirilmesindeki performans sanatçının (insanın) müzikalitesi ile
değerlendirilir. Müzik düşünceler ve davranışlar ürünüdür. Müzik tutkudur,
aşktır, sevgidir. Müzik demokrasidir. Müzik bir iletişim aracıdır. Bir
kültür-sanat dilidir. Bireyler ve toplumlar için en geçerli evrensel
diyalogdur.
Bireyleri
topluma, toplumu bireylere bağlar. Seslerden oluşan tınılar insanlara moral,
tedavi kaynağı olur. Yaşamın her anında (doğumdan ölüme dek) insanın en yakın
dostu bir fonetik sanat olan müziktir.Doğal olarak arkadaşlık edilen müzik türü
de bireyi tanımada önemli bir göstergedir. Müziği fonda duymak ve onunla
eğlenmek (dans etmek, oynamak…) kadar, nitelikli müzik dinleme alışkanlığına
sahip olmak, çağdaş insan modeline ulaşmada başta gelen faktörlerdendir
denilebilir. Bu evrensel sanatı ülkemiz ve dünya dostluğu, barışı için
kullandığımızda elde edilebilecek en son sonuç huzur ve mutluluk olacaktır.
Ezginin sözleri, ritmik yapısı, melodisi ve armonisi bu yüce sanatı gizemli
kılan öğeleridir.
Sizleri TV,
radyo, müzik setinizle baş başa bırakırken; sabah saatlerinde A. VIVALDI’nin
(1675-1743) “Mevsimler”ini, öğle saatlerinde F. CHOPIN’in (1810-1849) doyumsuz
güzellikteki piyano eserlerini, akşam üzeri J. BRAHMS’ın (1833-1897) “Macar
Dansları”nı, gece G. VERDI (1813-1901) ve G. PUCCINI’nin (1858-1924) ünlü
operalarından sevilen melodileri, yorgun ve stresli olduğunuzda MOZART’ın
herhangi bir eserini ve başarıyla sonuçlanan bir görevi BEETHOVEN ile
paylaşmanızı önerebilirim.
Yaşamınız, güzel
sanatları oluşturan mozaiğin en güzeli ile dopdolu olsun. Müziğin sihirli gücü;
düşüncelerinizin daha berrak ve daha işlevsel, işlerinizin de daha başarılı
olmasında gücünüze güç katsın. ALINTI
Monday, October 22, 2012
Sunday, October 21, 2012
Saturday, October 20, 2012
Friday, October 19, 2012
Thursday, October 18, 2012
Marcel khalife-Passport-جواز سفر - jawaz el safar
Probably one of the best lyrical retakes of the the 1948 Palestinian
refugee exodus yet it's still applicable to anyone who feels detached
from a literal or figurative home. Marcel tells of how deep his
connection is to the land and yet how he is denied the sense of
belonging because of his passport. He ends the song with a declaration
that his nationality is now dependent on the kindness of others and that
his passport is meaningless.
Analysis:
Palestinians are a people with no country. Most of them don't have a real passport, they have a "travel document" that attaches them to a whichever country has given them temporary residency status. Very few are actually allowed to travel into the self governing parts of Palestine. Having no place to legally call home in this world is one of the few things that I've seen that are worst then poverty.
This song illustrates how for many Palestinians their passports no longer reflect who they are. Despite how rooted in the land the song describes the refugee he is still removed from it by the passport. He appeals to his superiors "gentlemen" but ends the song with no resolution, just like refugee situation remains today.
***
Analysis:
Palestinians are a people with no country. Most of them don't have a real passport, they have a "travel document" that attaches them to a whichever country has given them temporary residency status. Very few are actually allowed to travel into the self governing parts of Palestine. Having no place to legally call home in this world is one of the few things that I've seen that are worst then poverty.
This song illustrates how for many Palestinians their passports no longer reflect who they are. Despite how rooted in the land the song describes the refugee he is still removed from it by the passport. He appeals to his superiors "gentlemen" but ends the song with no resolution, just like refugee situation remains today.
***
They did not recognize me in the shadows
That suck away my color in this Passport
And to them my wound was an exhibit
For a tourist Who loves to collect photographs
That suck away my color in this Passport
And to them my wound was an exhibit
For a tourist Who loves to collect photographs
They did not recognize me,
Ah . . . Don't leave
The palm of my hand without the sun
Because the trees recognize me
All the songs of the rain recognize me
The palm of my hand without the sun
Because the trees recognize me
All the songs of the rain recognize me
* Repeating previous line*
Don't leave me pale like the moon!
*****
All the birds that followed my palm
To the door of the distant airport
To the door of the distant airport
* Repeating previous line
All the wheatfields
All the prisons
All the white tombstones
All the barbed boundaries
All the waving handkerchiefs
All the eyes
All the wheatfields
All the prisons
All the white tombstones
All the barbed boundaries
All the waving handkerchiefs
All the eyes
* Repeating previous line*
were with me,
But they... dropped them from my passport!!
were with me,
But they... dropped them from my passport!!
*****
Stripped of my name and identity?
On a soil I nourished with my own hands?
On a soil I nourished with my own hands?
*Repeating previous line*
Today Job cried out
Filling the sky:
Don't make an example of me again!
Oh, gentlemen, Prophets,
Don't ask the trees for their names
Don't ask the valleys who their mother is
From my forehead bursts the sword of light
And from my hand springs the water of the river
Today Job cried out
Filling the sky:
Don't make an example of me again!
Oh, gentlemen, Prophets,
Don't ask the trees for their names
Don't ask the valleys who their mother is
From my forehead bursts the sword of light
And from my hand springs the water of the river
*Repeating previous lines*
All the hearts of the people are my identity
So take away my passport!
All the hearts of the people are my identity
So take away my passport!
Tuesday, October 16, 2012
Monday, October 15, 2012
Wednesday, October 10, 2012
Müzisyen Halil Karaduman yaşamını yitirdi
Ünlü kanun sanatçısı Halil Karaduman, Almanya’da geçirdiği kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti.
İstanbul-
Zülfü Livaneli konseri için Almanya’ya giden ünlü kanun sanatçısı Halil
Karaduman, dün Türkiye'ye dönmek için havaalanında beklerken
rahatsızlandı. Kalp krizi geçirdiği anlaşılan 54 yaşındaki Karaduman,
olay yerine gelen sağlık ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen hayatını
kaybetti.
Halil Karaduman
Plak ve kaset dünyasında yönetmen, bestekar ve kanun refakati olarak yerini alan Halil Karduman, Türkiye'deki üst düzey bütün solistlerle gerek plak, gerekse sahne çalışmaları yaptı.
Zülfü Livaneli ile birlikte yaptığı çalışmalar sanatçının yurtdışına açılmasını sağladı.
Türkiye'de üç tane, Amerika'da bir tane, Yunanistan'da iki tane enstrümantal CD'si bulunan sanatçı, bir de kanun metodu yazdı.
Halil Karaduman
Plak ve kaset dünyasında yönetmen, bestekar ve kanun refakati olarak yerini alan Halil Karduman, Türkiye'deki üst düzey bütün solistlerle gerek plak, gerekse sahne çalışmaları yaptı.
Zülfü Livaneli ile birlikte yaptığı çalışmalar sanatçının yurtdışına açılmasını sağladı.
Türkiye'de üç tane, Amerika'da bir tane, Yunanistan'da iki tane enstrümantal CD'si bulunan sanatçı, bir de kanun metodu yazdı.
9 Ekim 2012
Tuesday, October 9, 2012
Sunday, October 7, 2012
Saturday, October 6, 2012
Friday, October 5, 2012
Thursday, October 4, 2012
Wednesday, October 3, 2012
Tuesday, October 2, 2012
Monday, October 1, 2012
Sunday, September 30, 2012
Subscribe to:
Posts (Atom)